Otuz kadar kitaba imza atmış bir yazar olarak, üzerime düşen vefa borcuyla yeni çıkan kitapları okumaya ve tanıtıcı değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Zira her yazar okunmak ister ama bunun isterken sizin de başkalarını okumanız gerekir. Bu hem sizin bir yazar olarak okumak sorumluluğunuzu yerine getirmenizi hem de edebiyatın nabzını tutmanızı sağlar. Bir eleştirmen olmadığımın da bilinciyle, bana ayrılan bu mahdut köşede, dilimin döndüğünce hem okuduğum bir kitabı hem de yazarını tanıtmaya çalışıyorum.
Bir kitabı elinize ilk aldığınızda kitabın kapağı ve adı, kulağınıza içindeki hikâyenin çetinliğini fısıldar. Sevda Arslan'ın "Sadakat" kitabı da öyle... Kapakta kafası kazınmış bir kadının siyah-beyaz portresine baktığınızda, 'sevdiği adama sadık bir kadının hikayesi' diye düşünebilirsiniz. Oysa bu, Sinead O'Connor'ın, yani son adıyla Şüheda Sadakat'ın, kendine, vicdanına ve hakikate sadakatinin bedelini ödediği zorlu bir yolculuğun hikayesi.
Ancak kitapta yayınevinin kitabın türü hakkındaki "biyografi" notunu görünce kafamdaki kurgu tamamen dağıldı ve kitabı merakla okumaya başladım. Okudukça işin rengi değişti. Sadakat kitabında anlatılan kişi 8 Aralık 1966 tarihinde Dublin'de doğan İrlandalı şarkıcı Sinead Marie Bernadette O'Connor'dı.
Sinead O'Connor ismini ilk defa duyanlar belki dudak büküp "bize ne İrlandalı bir şarkıcıdan" diyebilir. Ama öyle değil. Bizim dışımızda da bir dünya var ve insanlar aldığı her nefes için bedel ödüyorlar. Dürüstlük, adalet, insan hakları adına mücadele veriyorlar. Zira dünyanın her yerinde haksızlıklar, zulümler yaşanıyor. Bugün nasıl ki Gazze'deki soykırımı, Doğu Türkistan'daki asimilasyonu kabullenmiyor ve en azından lanetliyorsak dünya üzerinde yaşayan her vicdan sahibi insan da aynısını yapıyor. Tıpkı O'Connor gibi.
Hafızamı yokladığımda kitabın kahramanı hakkında bendeki bilgiler, sadece başörtülü bir kadın fotoğrafı altında "İrlandalı ünlü bir şarkıcının Müslüman olduğu" haberi ile sınırlıydı. İtiraf edeyim ki ismini dahi unutmuştum. Oysa ben, müzikle iç içe olan, müzik hakkında kitaplık çapta yazılar yazmış birisi olarak bunu atlamamalıydım. Kendime kızdım ve hemen kahramanımızın videolarını izledim.
Onun şarkı söylerken yaptığı jest ve mimikleri, sesindeki dalgalanmalar... İngilizce bilmeseniz dahi müziğin evrensel dili, onun çileli hayatının ipuçlarını önünüze seriyor. Onu dikkatlice izlediğimde içimin ezildiğini, hüzünlendiğimi hissettim. Oysa ben Doğu müziğine aşinaydım, bu müziğin ezgilerinden, namelerinden daha çabuk etkilenirdim. Ama onun müziğine aşina olmadığım halde içten okuması, yaşayarak söylemesi beni etkilemişti.
Kitaba geri dönersek; Sevda Arslan, kıvrak ve akıcı kalemiyle bizi O'Connor'ın hayat hikayesini bir film şeridi gibi hafızamızda canlandırarak anlatıyor. Kitaptan okuduğumuz satırları genel hatlarıyla şöyle özetleyebilirim.
Hakikate Sadakat: Çileli Bir Hayatın Manifestosu
Hayatının tamamına bakıldığında Sinead O'Connor'ın adını Şüheda Sadakat olarak değiştirmesi bir tesadüfün değil aslında bir tevafukun eseri olduğunu hemen fark ediliyor. Bu kitap da sadece bir sanatçının biyografisini değil; dünyanın neresinde olursa olsun haksızlıklara, zulümlere ve yozlaşmaya karşı çıkan bir kadının hakikate olan sadakatinin akıl almaz mücadelesini anlatan bir kitaptı bence…
Arslan'ın mükemmel anlatımı ve ruh tahlilleri, O'Connor'ın şarkılardaki yüz ifadesiyle bir yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlıyor. Zira onun hayatındaki her dönemeç, sanki bir sadakat sınavının aşamaları gibidir.
Küçük yaşta annesinin şiddetine maruz kalması, ıslahevlerinde yaşadığı istismar… Tüm bu olumsuzluklar, bestelerinin konusunu oluşturdu. Saçlarını kazıtarak erkeksi bir görünümü tercih etmesi, onu bir obje olarak kullanmak isteyen firmalara karşı kendi benliğine sadakatinin manifestosudur.
1992'de, Katolik Kilisesi'nin çocuk istismarını görmezden gelmesini protesto etmek için Saturday Night Live'da seyirci karşısında Papa II. Jean Paul'un fotoğrafını parçalaması cesaret isteyen bir eylem olsa da

 
									 
								 21
									21