İlkay Coşkun'dan Havamız Olsun

Kıymetli dostumuz İlkay Coşkun'un 11. kitabı "Havamız Olsun" KDY'den çıktı. Kitap, bir Meteoroloji Mühendisi olan İlkay Coşkun'un mesleki birikimini edebiyat ile buluşturduğu özel bir eser niteliğinde. Kitabı baştan sona dikkatli okuduğunuzda yılların deneyimli şair ve yazarı Coşkun'un aslında kendi mesleğinde de mahir olduğunu, mesleğin her türlü inceliğine vakıf olduğunu ve bu mesleğin halk diline yansımaları ile Anadolu irfanı diyeceğimiz bir bilgelikle nesilden nesile nasıl aktarıldığına da şahitlik ediyoruz.

Anadolu'da mer'i bir takvimin yanında bir de "eski hesap" denilen dededen toruna tevarüs eden bir takvim daha vardır. Buradaki aylar, günler, mevsimler biraz daha farklıdır ve her birinin ayrı bir ismi vardır. İşte İlkay Coşun mesleğinin akademin literatürü yanı sıra belki de folklor olarak sayılabilecek halk literatürünü de yemiş içmiş. Bu yönüyle bile kitabın adıyla müsemma bir deyimle ne kadar hava atsa yeridir.

Kitapta işlenen mevzuların sakın akademik bir dil ile anlatıldığı zehabına kapılmayınız. Usta kalem meteorolojinin kasvetli dilini bazen ironik, bazen mizahi bazen de hüzünlü bir ile okura aktarmış. "Kulağımıza Fısıldanan, Her Mevsim Başrol, Dört Elementin Şahı, Okunacak Kitap, Hava ve Heva, Gül Pazarında Nefes Satmak ve Bir Nefes Sıhhat" başlıkları altında yedi ana başlıktan ve kırk alt başlıktan oluşan yüz yirmi sayfalık bir hacme sahip olan Havamız Olsun, zaman zaman bizi Anadolu yaylalarına çıkarıyor. Kimi zaman tarlada yağmur bekleyen bir çiftçinin yüreğine, kimi zaman döktüğü kerpiçlerin kuruması için açıp ellerini dua eden bir kerpiç ustasının dileklerine misafir ediyor.

İlkay Bey, kitap hakkında Kübra Börk ile yaptığı ve Kültür Ajanda Dergisinde yayınlanan söyleşisinde bu kitabın oluşumu ile ilgili şu bilgileri veriyor:

"Kırk yıla yakındır havayı gözlemleyerek, havayı rasat ederek geçimini idame ettiren biri olarak havaya, mevsimlere, hava parametrelerine dair söylenecek çok şeylerim olmalıydı elbet. İşte bu minvalde, bir senelik zaman diliminde yirmi civarında bu alanda yazılmış kitabı taradım. Ve daha önceki yazdıklarımı da içerisine ekleyerek, Mart 2025'te "Havamız Olsun" kitap halini aldı. Ayrıca bu zaman diliminde yazar arkadaşım Sinan Ayhan ile birlikte karşılıklı yazılar yazma mihmandarlığında bulunduk. Bu gayret üzerine bu kitabın doğumu gerçekleşti."

Kitap böyle bir süreçten geçerek ete kemiğe bürünmüş ama onun da ötesinde bir derinliğe sahip. Hele hele mevzular arasına serpiştirilen ve her birisi binlerce yıllık gözlem ve tecrübeye dayanan deyimler ve atasözleri kitaba ayrı bir hava katmış. Gök ağlamasa yer gülmezmiş bunlardan bir tanesini… Ne kadar anlamlı değil mi

Ya şu sözlere ne demeli! Her birisi bir altın küpe niteliğinde…

Kar çiftçinin yorganıdır.

Kışın yaba al, yazın soba al.

Kışın yorgansız, yazın ayransız olmaz.

Yazın dağlar da misafir alır.

Martın yazını yaz belleme, damın sazını saz belleme.

Anadolu insanının irfanını oluşturan binlerce yıllık rasat geleneğinin sonuçlarının nasıl bir toplumsal hafızaya dönüştüğünü ve bunun kitapta bahis konusu edildiğini yine yazarın şu ifadelerinden anlıyoruz.

"Havamız Olsun" konusunu tarihi bir süzgeçten geçirip kadim değerlerimiz bu konuya nasıl bakmışların kritiğini yaptım öncelikle. Kadim medeniyetimizin, geleneğimizin çevre anlayışını, havaya dünyaya bakışını kısa kısa da olsa değinmeye çalıştım. Bu bakışta korumacılık yönlerine, nasihatvari sözlerine de yer verdim. Ümmi bilişleriyle de olsa ince mizahlarını kullanarak yaptıklarına şahit oldum adeta. Bütün yaşamlarındaki tedbirleriyle, öncelikle eşeklerini, develerini ipinden bağlayıp sonrasında tevekkül etme hallerini görüyoruz."

Meteoroloji mesleğinin aslı esası rasada yani gözleme dayanıyor. Kitabı dikkatlice okuduğunuzda aslında bu kitabın bir gözlemden öteye kâinat sırları hakkında bir tefekkürün kelimelere bürünerek sizinle paylaşıldığını hissediyorsunuz. Yazar bu durumu da yine bahsi geçen söyleşide şu ifadelerle dile getirmiş:

"Kâinat kitabını okurken köşebentler, düğünler ve nirengilerle karşılaşıyoruz. Böylelikle şaşırma eylemine her an kapılıp dua ve şükür sığınağında yıkanıyor olmalıyız. Hani meclislerde, söz birine gidip değer, o kişinin de o anda kalp gözü açıktır ve nasibin en büyüğünü alması gibi olunmalıdır. Allah'ın sanatına bakarak, hissederek ve kavrayarak bu hisseye ortak olunmalıdır. Öyle ya ırmaklar, denizlerin kokusunu her daim alacaktır. Başka bir ifadeyle kuşlar ölecek ama önemli olan uçuşu hatırlamak gerekiyor. Ama her şeye rağmen insan kendi çağında, kendi şartlarında ve coğrafyasında vakitlenip kendince gölgeleniyor vesselam."