Filistin ve dostları

Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 15. kez hitap edecek. Hâlihazırda dünya ölçeğinde en tecrübeli lider olarak anılıyor. Bu sadece görev süresiyle ilgili bir tespit değil; Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevde olduğu zaman zarfında yalnızca Türkiye merkezli bir vizyonla değil, dünya barışı için çaba sarf eden bir lider olarak da temayüz etti. Özellikle son 15 yıldır hem küresel hem bölgesel konularda olağanüstü süreçlere şahitlik ettik. Türkiye, zaman zaman taraf olarak, zaman zaman da arabulucu olarak bu süreçlerin içinde yer aldı.

Özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana -ki elbette öncesi de var- Türkiye'nin temel amacı, İsrail'in izolasyonu için tüm uluslararası düzeylerde çaba sarf etmek oldu. İsrail, sınır tanımazlığı, hukuk tanımazlığı ve barbarlığı ile bizzat kendisi de bu izolasyona en büyük katkıyı sağladı. Ancak Türkiye, görünür ve görünmez şekilde İsrail'in yalnızlaştırılması, Filistin'deki işgalci pozisyonunun alenileştirilmesi ve soykırımcı olarak nitelendirilmesi için azami gayret sarf etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan özellikle 2013'ten bu yana hemen her BM hitabında Gazze ablukasını, İsrail zulmüne son verebilmek için yolun iki devletli çözüm olduğunu defalarca dile getirdi. "Dünya beşten büyüktür" derken de "Daha adil bir dünya mümkün" derken de, "İsrail'in sınırları neresi" diye sorarken de 1948'den ve 1967'den bugüne İsrail işgalinin haritalarını BM kürsüsünden gösterirken de Filistin davasının en öncelikli müdafi olarak öne çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın yine aynı kürsüden hitap edecek ve konuşmasının önemli bir kısmını Gazze'deki soykırıma, Filistin'in işgaline ve iki devletli çözümün aciliyetine ayıracak. Ve tabii ki BM'nin yapısını reforme etmenin artık kaçınılmaz olduğunu tekraren vurgulayacak.

BM Genel Kurulu ile Güvenlik Konseyi arasındaki tenakuz, özellikle insani ve vicdani konularda çok belirginleşiyor. 7 Ekim 2023'ten bu yana BM Genel Kurulu'nda alınan kararlar, BM'nin alt birimlerinin yayınladığı raporlar, Uluslararası Adalet Divanı ve Ceza Mahkemesi'nin Gazze'deki savaş suçlarına dair verdiği kararlara rağmen Güvenlik Konseyi, ABD'nin veto yetkisi dolayısıyla Gazze'deki soykırımın devamını temin ediyor. Çünkü ABD, soykırımcı İsrail'in silah tedarikçisi ve destekçisi olarak işlev görüyor. Güvenlik Konseyi'nin yapısı gereği ABD "hayır" dediği müddetçe BM'nin askerî bir yaptırımı olamıyor.

Örneğin Mayıs 2024'te BM Genel Kurulu'nda, Filistin'le birlikte 40'tan fazla ülkenin eş sunucusu olduğu bir karar tasarısı kabul edildi. "İşgal altındaki Doğu Kudüs ve işgal altındaki Filistin topraklarının geri kalanındaki yasa dışı İsrail eylemleri" başlıklı acil özel oturumda, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki mevcudiyetini 12 ay içinde sonlandırmasını talep eden tasarı, 14'e karşı 124 oyla kabul edildi. Tasarı aynı zamanda, "tüm üye ülkelerden uluslararası hukuk uyarınca Filistin'in kendi kaderini tayin etme hakkını desteklemelerini, İsrail'in oluşturduğu yasa dışı durumu kabul etmemelerini, İsrail'e yardım etmemelerini ve gerekli yaptırımları uygulamalarını" talep ediyordu.

Üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen bu karar uygulanmadığı gibi, İsrail işgal ve soykırım politikalarını daha da derinleştirdi. İsrail, bütün BM metinlerine göre Filistin'de işgalci konumda. "67 sınırları" denilen şeyin temel referansı da yine BM metinleridir. Bunların üzerine İsrail, ilk defa BM nezdinde "soykırımcı" olarak nitelendi.