Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne ABD Başkanı Trump tarafından ne de başka herhangi bir devlet başkanı tarafından övülmeye ihtiyacı var. Bizlerin de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bakışımızı onların övgüsü ya da yergisi belirlemiyor.
Yedi düvelin yedi başlı canavar olup Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanına saldırdığı vakitler milletçe safları sıklaştırmamız, olmayana övgü değil; maşerî vicdanın savunma hattı oluşturmasıdır ki bu da milletlerin hafıza kodlarının biçimlendirdiği son derece rasyonel bir davranış örüntüsüdür. Hamaset denilen şey bazen hayat kurtarıcı işaret fişeği vazifesi görür.
Bir süredir Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve ekibini yere göğe koyamıyor. Trump'ın kendine has tavrı ve tarzı hesaba katıldığında, bu övgülere çok da anlam yüklememek gerek diyenler haklı sayılır. Bir de zaman zaman yaptığı zevzeklikleri düşününce, ondan gelecek iltifatın hiç gelmemesi daha iyi diyenler olabilir. Nitekim Cumhurbaşkanımız, Trump'ın diplomatik görüşmelerde alışık olunmayan bu türden tavırları karşısında hiç istifini bozmuyor; abartılı atıflarını üstüne alınmıyor, "Suriye'yi Erdoğan aldı, Suriye Erdoğan'ın" gibi başka ülkelerin yönetimlerini ve halklarını rencide edecek sözlerini duymazdan geliyor.
Fakat tüm bunlar sadece laf kalabalığı ve Trump'ın alışkanlıklarından ibaret de değil.
***Birkaç yönüyle değerlendirebiliriz. En başta ifade etmeye çalıştığım yönü; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İsmet Özel'in ifadesiyle "konuşulamayan Türk" olması. Ne demek bu "konuşulamayan Türk" Erdoğan hâlihazırda en tecrübeli lider. Avrupa'da işe onunla başlayanlar çoktan seçim yenilgileriyle sahneden çekildiler. Trump, Erdoğan'ın birlikte çalıştığı dördüncü ABD Başkanı. Bir tek Putin var, Erdoğan'la aynı sıklette yarışan. İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya... Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi derbilerin olduğu bir lige çıkardı desek abartmış olmayız.
Ve bu süreçte kimseye eyvallahı olmadı. Ülkesinin menfaati kolladı, itibarını artırdı, Türkiye üzerinde kimsenin ameliyat yapamayacağını dosta düşmana gösterdi.
Böyle bir şey deyince, müzmin muhaliflerin asgari ücret, enflasyon gibi vatandaşın hayatını zorlaştıran başlıkları sıralayarak söylediğimizi değersizleştirmeye çalışacakları malum. Tüm bunlara rağmen, yani Türkiye ekonomik olarak saydığımız ülkelerin gerisinde olmasına rağmen bunu başardı. Sahip olduğu imkânları maksimum faydaya dönüştürerek yaptı bunu.
***Ve herkesin teslim ettiği gerçek şu: "Erdoğan liderliği"
Suriye vasatı, Türkiye için tam bir öğretmen oldu. İstihbaratıyla, askerî gücüyle, diplomatik maharetiyle tam anlamıyla devlet kapasitesinin genişlediği bir saha oldu Suriye. İran'ı içine çekip zayıflatırken, Türkiye için adeta bir sıçrama tahtası işlevi gördü.
Suriye'de en başından beri durduğu pozisyonu değiştirmeyen, temel kaygılarını hep masada tutan, maddî-manevî elini taşın altına koyan bir ülke olarak, günün sonunda Suriye halkının yanında bir diğer kazanan da Türkiye oldu.
Trump'ın abartılı bulduğumuz sözlerinin ardında böyle bir gerçeklik var!
Türkiye'nin SDG konusundaki tavrı da benzer şekilde sonuçlanacak. Buna üzülenler olacak belki ama günün sonunda, Suriye'nin bir ve bütün kaldığı, siyasî sınırlara bölünmeden, tüm etnik farklılıkların birlikte "Suriye" olabildiği bir vasatın oluşturulabilmesi... Herkesin kazandığı formül kuşkusuz bu olur.