Bu bir gezi yazısı değildir!

Bir vesile gittiğim Amman'dan bildiriyorum!

Ürdün'ün başkenti Amman. Şehirden yarım saat uzaklaştığınızda Ölü Deniz. Kuzeyde, Bizans'ın egemenliğindeki Gassânî Araplarına karşı yapılan Mu'te Savaşı'nın (629) olduğu meydanı ve Halid bin Velid'den önce İslam ordusunun komutanları olarak savaşta şehit düşen Zeyd bin Hârise, Cafer bin Ebû Tâlip ve Abdullah bin Revâha'nın kabirlerini ziyaret ettikten sonra Kerak Kalesi'ne uğrayıp muhteşem Kerak Vadisi'nden deniz seviyesinin altında -360 metreye, Ölü Deniz'in tam da Lut Kavmi'nin helak olduğu düşünülen Ghor Safi'ye iniyoruz.

Kerak Kalesi, 1142'de Haçlılar tarafından inşa ediliyor. Müslümanlar için önemli bir geçit. Çünkü Şam-Kahire-Hicaz hac yolunun kontrolü açısından önemli bir noktada. Buradan hac ve ticaret kervanlarına yapılan Haçlı saldırıları dolayısıyla Selahaddin Eyyubi kaleyi birkaç kez kuşatıyor; ancak zaten doğal bir kale işlevi gören, yüksek bir tepeye inşa edilmiş bu kaleyi teslim almak hiç de kolay olmuyor. Müslümanların kervanlarının yağmalanmayacağına dair verilen söz ve varılan anlaşma bir kez daha bozulunca, Selahaddin Eyyubi'nin Haçlı komutanı Renaud de Châtillon'u öldürmeye yemin ettiği söylenir. Tıpkı Mu'te Savaşı gibi, aslında Kerak'ın alınması kararında da Haçlı komutanının bugünkü kavramlarla söylersen uluslararası bir hukuk kuralının ihlali vardı. Beş yüz yıl önce Gassânîler, İslam Peygamberi'nin gönderdiği elçiyi öldürerek bir hukuk ihlali yapmışlardı. Selahaddin Eyyubi'nin Châtillon'u öldürmeye ve Kerak Kalesi'ni almaya yemin etmesinin sebebi, Haçlı Krallığı'nın Müslümanların kervanlarının güvenliğine dair verdiği sözü tutmaması, varılan anlaşmaya uymayıp yağma yapmasıdır. Erken dönem İslam fetihlerinde ekseriyetle bu tür sebepler öne çıkmaktadır.

Nitekim Selahaddin, 1187'de Hıttin Savaşı'nda Châtillon'u bizzat öldürür ve destek yolları da kesilince kale Müslümanlar tarafından ele geçirilir. Bir de film önerisi: Cennetin Krallığı filminde Kerak Kuşatması, Selahaddin Eyyubi ve Renaud de Châtillon'un karakterleri, Selahaddin'in Kudüs Haçlı Krallığı'na karşı verdiği mücadele ve Kudüs'ü fethi, tarihî gerçekliğe oldukça yakın bir şekilde sahnelenmiştir.

ÖLÜ DENİZ'DEN FİLİSTİN'İ SEYRETMEK

Anlatacak çok şey var; lakin ben kısa Ürdün seyahatinde kendi rotamı küçük bilgi notlarıyla aktarmaya devam edeyim. Zira tüm peygamberlerin ayak izlerinin olduğu, İslam tarihinin en önemli olaylarının yaşandığı topraklarda dolaşmanın tesiri altındayken, özellikle gençlere neden ilk fırsatta Paris'e, Prag'a değil de buralara gelmeleri gerektiğini anlatmak istiyorum.

Keskin virajlardan geçerek ve giderek görüş alanımıza giren karşı kıyıdaki El Halil'in silik silüetini izleyerek, Lut Kavmi'nin helak olduğu düşünülen Ghor Safi'ye, Ölü Deniz'in güney kıyısına iniyoruz. Deniz seviyesinden 360 metre daha aşağıda bir yer. Ölü Deniz kıyısında seviye -450 metreye kadar iniyor. Dünyada karadaki en alçak nokta; kutsal metinlerdeki tasvirlerle, Lut Kavmi'nin helak oluş anlatısıyla da örtüştüğü için ayrıca önemli.

Solumuzda Ölü Deniz, karşı kıyıdaki mahzun Filistin'i izleyerek kuzeye doğru ilerliyoruz. Doğu Şeria'dan Batı Şeria'yı izliyoruz. "Nehirden Denize Özgür Filistin!" için dualar ederek... Bu arada tabii ki Amman'a gelmişken Filistin'e geçebilmeyi denedik. Ancak alınmadık. 2014'te Ben Gurion Havalimanı'nda hiçbir sebep yokken alıkonulup 10 saat gözaltında tutulduktan sonra Türkiye'ye geri gönderilmiştim ve pasaportuma 10 yıl giriş yasağı konulmuştu. Filistin'e gidebilmek için havadan, karadan, hangi yoldan olursa olsun İsrail makamlarından izin almanız gerekiyor. Yani bu demektir ki sadece Gazze değil, Batı Şeria da İsrail'in işgali altında.

KUDÜS-GAZZE SAVUNMASI VE SALT TÜRK ŞEHİTLİĞİ

Ürdün'e gelmek için çok fazla sebep var; bunlardan biri de Salt'taki Türk Şehitliği'ni görmek. Filistin, Gazze ve Kudüs savunmalarından çekilen birliklerin, Hicaz Demir Yolu'nu koruyan askerlerin lojistik karargâhı olan Salt şehrindeki şehitlik, yakın tarihi anlamak ve ders çıkarmak adına mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. 1917-18 Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere karşı savaşan Osmanlı askerlerinin geri çekilme ve ikmal hattındaki Salt'ta çok sayıda şehidimizin olduğu biliniyor. 1970'lerde bir mağarada kemikleri bulunan yaklaşık 300 asker ve tüm şehitler anısına yapılmış olan Salt Türk Şehitliği, Filistin cephesinin, şanlı Kudüs-Gazze savunmasının adeta bir hafıza mekânı.

ÇÖLDE KAYBOLMAK - ÇÖLDE KENDİNİ BULMAK

Vadi Musa (Petra) ve Vadi Rum'dan bahsetmeyeceğim. Daha turistik destinasyonlar bunlar. Evet, büyüleyici; evet, muazzam. Özellikle Vadi Rum'da cevle denilen çöl gezintisi, mekân ve insan ilişkisini çok sert hissettiriyor. Çöl hakkında bir iki sözümüz olsun ama...

Hz. Musa'nın Sina Çölü'ndeki hikâyesi, Hz. Peygamber'in Hira'da, çölde inzivaya çekilmesi, tüm peygamberlerin çöllerde dolaştığını bilmek; ne yana bakarsanız bakın aynı şeyi gördüğünüz bir yerde yönünüzü bulabilmek...

Çöldeyseniz, dünyalık hiçbir şeyi biriktiremeyeceğiniz bir yerdesiniz ve en çok da kendinizlesiniz.

Sert bir bilgelik, disiplinli bir sabır ve akışa rıza... Tefekkür için de teşekkür için de çok zamanınız var.

Uzatasım var ama artık sona gelsem iyi olacak.

Dönüş yolunda Vadi Rum'daki tren istasyonuna uğradık. II. Abdülhamid'in yaptırdığı Hicaz Demir Yolu üzerindeki önemli istasyonlardan biri burası. Önemli stratejik ikmal noktalarından biri olarak kullanılıyor. Malum, T. E. Lawrence ve ona katılan Arap-Bedevi isyancılarla gerçekleştirdiği tren baskınları da bu hat üzerinde. Büyük baskının gerçekleştirildiği yer burası değil; daha güneyde, Mudavvara denilen bir bölgede. Patlayıcılarla raydan çıkarılan ve basılan trenin enkazı hâlâ çölde öylece duruyormuş. Türk yetkililer, baskının gerçekleştiği 1917'den beri orada duran trenin enkazının kaldırılması için girişimde bulunabilir.