Yeni nesil çalışma biçimleri, eski nesil mevzuat

Dijitalleşme ve iş yapma biçimlerindeki değişim, Türkiye'de de iş gücü piyasasını önemli ölçüde dönüştürüyor. Bu dönüşümün başında ise freelance çalışma geliyor. Ancak hızlı gelişen bu model, Türkiye'de halen iş mevzuatının tam anlamıyla kapsayamadığı bir alan oluşturuyor.

Pandemiyle birlikte hız kazanan esnek ve freelance çalışma biçimleri, bugün iş gücü piyasasının önemli bir bölümünü oluşturuyor. Özellikle genç ve orta yaş kuşakta, kendi işinin patronu olma arzusuyla freelance çalışma modeline yönelenlerin sayısı her yıl artıyor. Fakat işin bu yeni yüzüyle, iş mevzuatı ve sosyal güvenlik mevzuatı ile hâlâ tam uyum içinde olduğu söylenemez.

Freelance çalışma, esasen işveren-işçi ilişkisinden farklı olarak bireyin kendi adına hizmet üretmesi anlamına geliyor. Türkiye'de yaygın olarak yazılım geliştirme, grafik tasarım, içerik üretimi, danışmanlık ve eğitim gibi alanlarda freelance hizmet sunan binlerce kişi bulunuyor.

4857 sayılı İş Kanunu'nun temel çerçevesi, klasik anlamda işverenişçi ilişkisine göre şekillenmiştir. Belirli bir işyerine bağlı, işverenden talimat alan ve ücret karşılığında süreklilik arz eden bir çalışma ilişkisini esas alır. Oysa freelance çalışma; bağımsız, proje bazlı, genellikle uzaktan ve kendi iş organizasyonu çerçevesinde yürütülen bir model. Dolayısıyla İş Kanunu'ndaki "işçi" tanımının dışına çıkmaktadır.

Mevzuat boşluğu burada başlıyor: Freelance çalışanlar ne işçi sayılmakta, ne de tam anlamıyla işveren statüsünde değerlendirilmektedir. Çoğunlukla serbest meslek erbabı olarak Gelir Vergisi mükellefi olup, fatura ya da serbest meslek makbuzu düzenlemektedirler. SGK yönünden 4b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalı olmaları gerekirken, bu bağ çoğu zaman zayıf kalıyor.

Yargıtay uygulamaları da bu boşluğu dolaylı şekilde teyit etmektedir. Mahkemeler, freelance çalışmayı değerlendirirken işverenin emir ve talimat verme yetkisi, çalışma süre ve düzeninin işveren tarafından belirlenip belirlenmediği gibi kriterlere bakmaktadır. Bağımlılık unsurları yoksa freelance çalışma "iş sözleşmesi" kapsamında görülmemekte, buna bağlı hak ve yükümlülükler de doğmamaktadır.

Türkiye'de freelance çalışanlar "tanımsız bir emek gücü" hâline gelmiştir. Vergisel yükümlülüğü olan ancak sosyal güvenlik sistemi içinde tam bir yasal statüsü bulunmayan, iş hukuku bakımından işçi haklarından yararlanamayan, ama fiilen büyüyen bir kitle. Bu durum sürdürülebilir olmamalı. Türkiye, bu alandaki dünya örneklerini inceleyerek harekete geçmek zorundadır.

AB ülkelerinin çoğunda "bağımsız çalışan" kategorisi tanımlanmış ve sosyal güvenlik sistemine özel prim modelleri geliştirilmiştir. Örneğin Almanya'da freelance çalışanlar belirli gelir düzeyinin üzerinde emeklilik sigortasına dahil olmak zorundadır. Fransa'da zorunlu sağlık sigortası ve iş kazası güvencesi freelance çalışanlara sağlanmaktadır. Hollanda ise emeklilik katkısını teşvik eden karma modeller geliştirmiştir.

Türkiye'de de freelance çalışanlara yönelik:
Bağımsız bir yasal statü belirlenmesi,
Vergi kaydı ile SGK bağlantısı,
Gelir bazlı esnek prim modellerinin tasarlanması,
İş kazası ve meslek hastalığı gibi risklere karşı özel sigorta çözümlerinin geliştirilmesi konularında çalışmalar yapılması yerinde olacaktır.

Aksi takdirde freelance emek gücü artmaya devam edecek, fakat milyonlarca kişi sisteminin dışında kalacaktır. Bu hem bireyler için ciddi bir hak kaybı, hem de kurumların uzun vadeli mali dengesi açısından büyük bir tehdit anlamına gelebilir. Geleceğin iş yapma biçimleri, geçmişin mevzuatıyla sürdürülemez. Yeni nesil çalışma biçimlerine yeni nesil güvence modelleri gerekiyor.