Ekonomik sorunlar kamu harcamalarını kısarak ya da çalışanlara ve emeklilere zam vermeyerek aşılabilir mi

Hani bir atasözümüz var ya; perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, diye. Dün, ekonomi zora doğru giderken akıllardan ilk geçen; kemer sıkma paketi açıklanır, en başta da çalışan kesim ve emekli olumsuz etkilenir düşüncesi idi. Nitekim yerel seçimin sonuçlanması ile beraber beklenen paket peyderpey açıklanmaya başladı. Paketin başlıca maddeleri, tarih tekerrürden ibarettir sözünü anımsattı. Yaşı kemale erenler ya da yakın tarihi okuyanlar iyi bilirler; alışıldık önlemler tekrar kamuoyunun önüne geldi.

Kamu tarafında; harcamalarının kısıtlanması, memur servislerinin kaldırılması, bina ve araç kiralanmaması, şehir dışında eğitim yapılmaması, kırtasiye harcamalarının azaltılması gibi başlıklar gündemi işgal etmeye başladı. Diğer yanda kira gelirleri ve banka hesapları mercek altına alındı. Asgari ücrete Temmuz ayında zam yapılmayacağı (dolayısıyla diğer çalışanların da zam alamayacağı) açıklaması yer aldı. Yine emekli aylıklarının iyileştirmesi taleplerine yönelik bir düzenleme görülemedi.

Hâlbuki yüksek enflasyondan da, düşürmek için alınan önlemlerden de en fazla etkilenenler; çalışanlar, esnaf ve emekliler olagelmiştir.

Nitekim emekli ve çalışan aylıklarını belirleyen TÜFE rakamları uzun bir süre piyasa gerçeklerinden uzaktı. Bundan ötürü zaten tüm kesimler satın alma güçlerini önemli ölçüde kaybettiler. Geçen yılki rakamlara baktığımızda bütçe; 6 trilyon 585 milyar 456 milyon lira gider, 5 trilyon 210 milyar 488 milyon lira gelir ile kapandı. Kayıt içi millî gelirimiz ise 1,1 trilyon doları aştı. Kayıt dışı hariç. Rakamlar da gösteriyor ki; ekonomimiz tamamen kamu sektöründen oluşmuyor. Ekonomi, kamu ve özel sektörün bileşenidir. Bu durumda tüm bu önlemlerin nedeni olan ekonomik sorunlarımız ve beraberinde taşıdığı enflasyon için çözüm; açıklanan önlemlerin içinde olabilir mi Ya da kamu tarafında alınan önlemlerin etkisi ne kadar olacak Acı ilacı içecek çalışan ve emekli nezdinde yeri yapılmaya çalışılan duygu; yalnız olmadıkları ve topyekun kamu da dâhil tasarrufa gidildiğidir. Bunun dışında kamu kesimindeki önlemlerin etkisinin sınırlı olacağı açıktır.

Hedef enflasyon ile mücadele olunca; bizi şaşırtmayan "talebi kısacağız" açıklaması oluyor. Ardından; kim kısacak sorusunun yanıtı geliyor. O yanıt da; çalışan ve emekli ile küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, oluyor. Hâlbuki başka ihtimal yok mu Elbette var, o da arz cephesinde bulunuyor. Ekonomi bilimi geçmişten bu yana arz ve talep üzerinde modeller ortaya koyarak bugüne gelmiştir. Arzı artırmak ve üretimi teşvik etmek her zaman için fiyatlar üzerinde olumlu etki bırakacaktır. Bunun için de doğal olarak para ve maliye politikalarına başvurulacak, finans sistemleri yeniden yapılandırılacak, şirketlerin iç ve dış rekabet güçlerinin artırılması için önlemler alınacak. Tarım, sanayi, ticaret, maden, turizm, teknoloji, yenilebilir enerji, lojistik ve benzeri ana başlıkların; üretimi artırmaya yönelik süreçlere göre yeniden şekillendirilmesi gerekecek. Topyekûn bir üretim seferberliği.

Ekonomik olarak bizden daha güçlü ülkeleri incelediğimizde; büyüme politikalarının başında start up projeleri dediğimiz teknoloji ağırlıklı iş girişimleri gelmektedir. Dünya çapında başarı öykülerini, gazete ve internet sayfalarından okumayan kalmamıştır. Nitekim ABD, Almanya ve Japonya ekonomilerinde teknoloji şirketleri en başta yer almaktadır. Yeni ekonomik devler olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Çin ve Hindistan da öyle. Yakın geçmişten bugüne sanayi üzerinde gelen dünya ekonomisi, bugünden geleceğe teknoloji ve yapay zekâ üzerinde gideceği açıkça görülmektedir.