Taş yerinde ağırdır, derler. Ama ya taş yerinde değilse Kadınların iş hayatındaki statülerinin doğru zeminde mi, soru işareti. Zorlu ve mücadele dolu bir süreç. Yüzyıllardır, kadınlar iş hayatında var olabilmek için önce kendi haklarını savunmak ardından da yetkinliklerini kanıtlamak zorunda kaldı. 2025 yılına geldiğimizde; teknolojinin, eşitlik söylemlerinin ve değişen toplumsal kuralların gölgesinde, kadınların iş hayatındaki yeri yine de tartışmaya açık. Cam tavan, o görünmez ama hissedilir bariyer, gerçekten kırıldı mı, tülden perdeler aşıldı mı yoksa sadece şekil değişikliğiyle mi yetinildi.
Kadınların iş dünyasındaki varlığı, uygun koşulların sağlanmasına bağlıdır. Ne kadar güçlü olursa olsun uygun zemin bulamazsa tohum filizlenemez. İstatistikler, kadınların iş gücüne katılım oranının küresel çapta arttığını gösteriyor. Nitekim yaşını alanlar bunu kendi gözleriyle de doğrulayabiliyor. Ancak, üst düzey yönetim pozisyonlarında kadın oranı hâlâ %30'un altında kalıyor. Bu, bir nevi yukarı tırmanırken merdivenin basamaklarının bitmesi gibi. Kadınlar, eğitimde ve yetkinlikte erkeklerle eşit, hatta bazı alanlarda daha önde olmalarına rağmen, yönetici konumunda kendilerine yer bulmakta zorlanıyor. Nedeni, biraz da eski köye yeni adet getirmenin kolay olmamasından kaynaklı. Malum türküsü bile var. şimdi sözlerini okuyunca dilinize dolanacak: "Cümle âlem dilinde, Muhtar mı oldun, Kezban Yenge" Kurumsal kültürler, önyargılar ve esnek olmayan çalışma modelleri, hâlâ o cam tavanı yerinde tutuyor.
Cinsiyet eşitsizliği, sadece istatistiklerden, üç beş rakamdan ibaret değildir. Konu bir zihniyet meselesidir. "Erkek işi, kadın işi" gibi ayrımlar, modern iş dünyasında bile gölgelerini hissettiriyor. Aslında bu kalıp düşünceler örtülü amaç için oldukça idealdir. Özünde gerçeğin küçük bir parçasını taşır ancak genelde güçlü sonuç doğurur. Örneğin, teknoloji ve mühendislik gibi alanlarda kadınların oranı, küresel çapta %25 seviyelerinde. Oysa ki; bir elin nesi var, iki elin sesi var. Halbuki; çeşitlilik ve farklı bakış açıları, inovasyonun ve verimliliğin anahtarı. Şirketler, kadınların farklı bakış açılarını masaya getirdiğini fark ettikçe / idrak ettikçe, çeşitlilik politikalarına daha fazla yatırım yapıyor. Ancak bu politikalar, bazen sadece bir "vitrin süsü" olmaktan öteye gidemiyor, maalesef. Gerçek değişim, samimiyetle ve köklü bir kültürel dönüşümle olanaklı.
Evlilik ve doğum süreçleri, kadınların kariyer yolculuğunda fevkalade önemli bir dönüm noktası oluşturuyor. Bir yuva kurmak, hem heyecan verici, hem de hayatın akış dengelerini değiştiren bir süreç. Evlilik, özellikle kadınlar için, iş-yaşam dengesini yeniden tanımlama gereksinimi doğuruyor. Doğum ise bu dengeyi daha da karmaşık ve korunması zor bir hale getiriyor. Kadınların çoğu, annelikle kariyeri bir arada yürütmeye çalışırken ipte yürüyen cambaz gibi ince bir denge kurmak zorundalar. İstatistiklere göre, çocuk sahibi olduktan sonra kadınların yaklaşık %20'si iş gücünden bir süreliğine ayrılıyor ve geri dönüşlerinde kariyer ilerlemesi yavaşlıyor. Bu duruma isim bile verildi, annelik cezası (motherhood penalty). Çocuk sahibi olduktan sonra kadınların maaşlarında, sorumluluk alma, yükselme fırsatlarında ya da tam zamanlı çalışmalarında azalmalar oluyor. Erkekler içinse, baba olmak ise genellikle kariyerde bir artı. İstatistiklerde erkeklerin çocuk sahibi olduktan sonra maaş ve terfi ihtimalinde artış görüldüğü defalarca raporlanmış durumda. Bunun da bir adı var, baba primi (fatherhood bonus)