SDG ve DAEŞ bu cüreti kimden alıyor

Amerika'nın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, açık sözlü ve zaman-zaman ev sahiplerini veya muhatapları öfkelendiren şeyler söylüyor ama göreve başladığı Nisan'dan bu yana ABD'nin İsrail'in bölgede "kendi başına" bir şeyler yapmaması yolundaki uyarılarını, tutarlı şekilde tekrarlıyor.

Anlayana sivrisineklerin konser sayılabileceğine ilişkin mecazımızı hatırlatarak, diyebiliriz ki, Netanyahu ve Siyonist ekip, Trump'ın Ekim'de davul-zurna ile ilan ettiği (ancak hala yürürlükte olup olmadığı tartışmaya açık) Gazze Barış Planı'ndaki "İsrail artık sınırlarının ötesine çekilsin; kendi başına işler çevirmesin!" mesajını görmezlikten gelmeyi sürdürüyor. İsrail'in Lübnan'a, sözüm-ona yeniden örgütlenen Hizbullah'a karşı yeni bir harekata başlayacağı haberlerine üzerine, Büyükelçi Barrack, geçen hafta Kudüs'e giderek, Netanyahu ile görüştü. Bu görüşmede Büyükelçi Barrack'ın Netanyahu'ya nasıl bir ültimatom verdiği açıklanmadı ama Lübnan ordusu adına yapılan üst düzey açıklamalarda, Lübnan'ın güneyinde silah kontrolünün tamamlandığı, Hizbullah'ın bölgede yeniden örgütlendiği iddialarının "yalan olduğu" belirtildi; Lübnan'daki diplomatların sınırı gezdiği, İsrail'in iddialarını kanıtlayan somut bir delil sunmadığı ifade edildi.

Demek ki Büyükelçi Barrack da Netanyahu'ya buna benzer ifadelerle, "Amerika'nın artık İsrail'in durup yerinde oturması" mesajını verdi. ABD'nin, İsrail Lobisi'nin siyasal nüfuzunun azaldığı ve Amerikan gençliğinin 70 yıllık ABD-İsrail ilişkileri tarihinde ilk kez ülkelerinin Siyonizm ile ittifakını sorguladığı bir dönemde, Büyükelçi Barrack, İsrail'e daha önce de "Suriye, Irak ve İran konularından elini çekmesi" mesajını vermişti. O kadar ki, Netanyahu, "Bu meseleyi 29 Aralık'ta Trump ile konuşacağım" diyerek, tehditvari bir üslupla reddetmişti. Bu açıklamalar malum sebeplerle daima İsrail'in İbranice medyasına yapılır ve çok vurgulanmaz. Ama bu kez Netanyahu'nun "Ben o Trump'a haddini bildiririm!" tarzındaki bu demeci tüm ABD medyasına ve sosyal platformların tümüne servis edilmişti.

Sadece bu da değil; "İsrail İran defterini yeniden açmak istiyor" başlıkları medyayı doldururken, PKK'nin Suriye kolları ve onların çatı örgütü SDG, önce Münbiç'in güneyinde sivillere roketle saldırmış, çok sayıda kişiyi öldürmüş ve yaralamış, hafta başında da Halep'te Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallerinde sivil halka saldırmıştı. Suriye hükumeti, saldırının PYD'nin silahlı kanadı YPG tarafından düzenlendiğini açıklamıştı.

Bir taraftan Türkiye ülkenin birlik ve bütünlüğü için bütün silahlı güçlere mensup bireylerin, Suriye silahlı kuvvetlerine katılmaları için en üst düzeyde destek açıklamaları yapıyor. Diğer taraftan ABD "Suriye'de Ahmed el-Şara liderliğindeki merkez yönetimini desteklediğini" bildiriyor. Ama hala kimler olduğu, nerede bulundukları, silahı ve parayı nereden edindikleri bir muamma olan DAEŞ, sonra SDG Suriye içinde harekete geçiyorlar. Bu nasıl açıklanabilir Bu sorunun cevabı, "Bu hareket kime yaradı" sorusu sorularak bulunabilir.