Portreler galerisi...

Portre deyince; mutlaka Ara Güler'in Ercüment Karacan fotoğrafını görmelisiniz. Aynı resmin, sağa veya sola bakanları da vardırama benim sözünü ettiğim, Ercüment Bey'in kameraya baktığı karedir.

Aydın Doğan, Milliyet'i 1979'da devralınca (televizyon neyse de, gazete-dergi söz konusu olunca "satmak-almak" ifadesi bana hep çok yersiz görünür) Ercüment Karacan bir süre Londra'da, sonra Los Angeles'te oturdu.Hürriyet'in Amerika baskısının hazırlıkları için Londra'ya gittiğim bir sırada, kendisine bir şey ulaştırmak üzere ziyaretine giden gazetenin temsilcisi Faruk Zabcı'ya katılmış ve kendisini kısacık da olsa görmüştüm... Bir Türk gazetesinin ABD'de basılıp-dağıtılmasıyla çok ilgilenmiş ve benden "uzun bir rapor" istemişti. Ama babadan gazeteci olunca insan, uyarmayı da ihmal edemezdi: "Erol ve Nezih'e de haber verirsin!"

Şimdiden adeta mekanik medya ilişkileri ortamında bu kişilerin böyle birbirleriyle, bire-bir ilişkileri olması farklı gelecektir. Ama sözünü ettiğim galerideki portre sahipleri, "yayın" yapmayı, yeni bir gazete çıkartmayı, "matbaa kurmayı" babadan devraldıkları bir miras saydıkları için, birbirleriyle ilişkileri de "baba dostu" ile münasebet çerçevesinde görmüşlerdi.

Milliyet'in 1950'deki ikinci doğumu, mesela, Ali Naci Karacan'ın Abdi İpekçi'yi tanıması ve sevmesi ile hazırlanan bir süreçtir ve bu sürecin hikayesini, bu tanışmanın mimarı Mithat Perin anlatmıştı. Abdi Bey'in Mithat Bey'in İstanbul Ekspres gazetesinden ayrılıp da Milliyet'i yeniden yayınlamak üzre Ali Naci Beyin peşine takılmasına cesaret veren ise Sami Kohen'di. (Sonra Nihal Boztekin, Sami Ağabey'in anılarını "Sami Kohen Anlatıyor: Ver Elini Dünya" adıyla kitaplaştırdı.)

Sami Kohen de "babadan gazeteci" idi. Sami Ağabey'in öyküsü, babasının kurduğu üç dilde yayınlanan "La Boz de Türkiye" (Türkiye'nin Sesi) gazetesini, babasının vefatından sonra devralmasıyla başlamıştı. Sami Ağabeyin hayatında, Musevileri Türkiye'den göçe zorlamak için uygulanan Varlık Vergisi faciasının izleri derin izleri vardır. Yeni İstanbul gazetesine iki üç dizi yazı yolladı; gazete kabul edip yayımladı. Sonra çağırıp iş teklif ettiler. Gazetenin sahibi Habip Edip Törehan'ın bir şartı vardı, "Kohen" yerine başka bir isim bulmalıydı kendine. Askere gitti; dönüşünde merhum Mithat Perin'den İstanbul Ekspres gazetesine iş teklifi geldi.

Eski Milliyet'in hikayesi biraz karışıkçadır. İlk Milliyet, Atatürk'ün emriyle ve İş Bankası tarafından getirilen baskı makinaları ile kurulmuş ve başına Siirt milletvekili Mahmut Soydan getirilmişti. Mahmut Bey gazeteden anlamadığı için, o sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin "gazetecisi" Yunus Nadi (daha sonra Cumhuriyet adını alacak ve 1920'de Ankara'ya taşınmış olan) Yeni Gün, Atatürk'ün ilk yayınladığı (daha sonra Ulus adını alacak olan) Hakimiyet-i Milliye ve Milliyet'in toplamından daha fazla satılıyordu. Atatürk'ün İstanbul'dan tanıdığı (Ziya Gökalp'ın öğrencisi ve asistanı daha sonra onun yerine profesör olan) Necmettin Sadak, Akşam gazetesinde editörlük yapmış Ali Naci Karacan'ı önerdi. Şimdi burada bir parantez daha açıp, Akşam gazetesinin kuruluşundan söz edelim.


Warning: mysqli_close() expects exactly 1 parameter, 0 given in /home/koseyazarioku.com/public_html/themes/templates/footer_yazi.php on line 19