Gelişen küresel strateji manzarası

Biliyorsunuz televizyon kanalları artık uzun canlı yayınlarla eli sopalı ve yapay zekâ haritalarıyla dünyayı bize anlatmaya çalışıyorlar. 25 dakikada anlatacaklarını dört saatte anlatıyorlar. Yaptıkları işi de kısaca stratejist diye açıklıyorlar. Ben de bu yazıda 2025 yılından sonrası için nasıl bir strateji olmalı diye baktım.

Küresel strateji manzarasına şöyle bir bakacak olursak, dünya teknolojik, çevresel, sosyal ve jeopolitik güçlerin bir araya gelmesiyle 2025'ten itibaren köklü bir dönüşüme hazır. Hayatımıza bir anda giren ve çoluk çocuğun dahi oyuncağı olan Yapay Zekâ'nın (YZ) endüstriler genelinde analitik yetenekleri, karar alma süreçlerini ve operasyonel verimliliği kökten değiştiren temel bir unsur olması başka bir yola sokuyor bizi. Aynı zamanda, Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) ilkelerinin kritik bir şekilde benimsenmesi, çevresel bir endişeden temel bir stratejik zorunluluğa dönüşüyor ve yatırımı, tedarik zinciri uygulamalarını ve rekabetçi konumlandırmayı etkiliyor. Hibrit düzenlemelerin sürekliliği ve değişen çalışan beklentileriyle belirginleşen çalışma modellerinin evrimi, yetenek ve üretkenliğe insan merkezli bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Durum böyle olunca da zengin kabul edilen ülkelerle kafası çalışan teknolojiye önem veren gariban ülkeler aynı çizgiye oturabilir.

Bu değişimleri daha da karmaşık hale getiren jeopolitik ve ekonomik parçalanma, kuruluşları "jeopolitik odaklı" stratejiler benimsemeye ve artan uluslararası rekabetlere ve ticaret korumacılığına karşı direnç oluşturmaya zorluyor. Ama herkes bi taraf olamıyor ne yazık ki. Mutlaka bir yana yakın olmak lazım geliyor.

Hiper-kişiselleşme ve yapay zekâ destekli alışveriş acentelerinin ortaya çıkışıyla karakterize edilen tüketici davranışındaki dinamik değişimler, müşteri sadakati ve pazar etkileşiminin kökten değişeceği haberini bize veriyor. Bu da pazarın yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor. Böylesi karmaşık ortamda yol almak için kuruluşların çevik, veri odaklı ve uzmanlaşmış stratejik yaklaşımları benimsemeleri, dijital yeteneklere ve insan sermayesine sürekli yatırım yapmaları gerekiyor. Dayanıklılık ve sürdürülebilir büyüme zorunluluğu, bu birbirine bağlı dinamiklerin ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına ve teknolojik inovasyonu insan yargısı ve etik kaygılarla bütünleştirmeye yönelik proaktif bir bağlılığa dayanıyor.