Kıymetli okurlarım, geçtiğimiz hafta iki günlük ziyaret için İstanbul'daydım. 15 yıllık ara hakikaten bana çok fazla gelmiş. Bunu İstanbul'a giderken fark ettim.
Size özlemimi şöyle tarif edebilirim: Simav'dan İstanbul'a giden otobüsün içinde yüreğim sürekli kanat çırpıyordu. Aynen karnı acıkan Güvercinin yemine ulaşmak için hamle etmesi gibi...
Hatta şu kadarını söyleyeyim: Simav-Sındırgı arasındaki o keskin virajlar, bu kez beni hiç etkilemedi. Bir ara şöyle baktım... Otobüs virajdan dönerken, aşağıya insem, sanki ben ondan daha hızlı gidecektim.
Çünkü mutluluktan ayaklarım yerden kesilmişti. İnanın, 6-7 saatlik yol bu defa bana on dakika gibi geldi. O kadar yani...
Efendim salı sabahı 4 gibi Üsküdar Meydanındaydım. İlk işim içime bol bol İstanbul Havası çekmek oldu. Bu arada İstanbul benim geleceğimi sezmiş. Ve her yeri yağmuruyla yıkamış.
Ne bileyim... Üsküdar'da cadde ve sokakları ıslak görünce, ben öyle düşündüm. Garip aşık işte... Yeri gelmişken, bir not daha aktarayım. Çarşamba günü ben dönüş yoluna geçtiğimde de, İstanbul'un gözyaşı döktüğüne şahit oldum.
Evet itiraf ediyorum. Ben İstanbul'dan aşırı derecede etkileniyorum. Hani bana bu Koca Şehirde yaşama imkanı verseler... Her gün iki öğün kuru ekmekle kuru soğana razı olurum.

17