Sabahın erken saatiydi. Akdeniz neredeyse cam gibiydi. Ne manevra yapan savaş gemileri vardı ne de gökyüzünü yaran jet sesleri... Ama limanda bekleyen bir kablo gemisi, masaların üstünde açılmış haritalar ve denizin altına doğru ilerleyen çizgiler, Doğu Akdeniz'de güç dengesinin sessizce yer değiştirdiğini anlatıyordu.
Artık bu coğrafyada hâkimiyet top sesleriyle değil; kabloyla, limanla, enerji hattıyla kuruluyordu.
İsrail-Kıbrıs Rum Kesimi-Yunanistan hattında ABD'nin desteğiyle yeniden canlandırılan "3+1" düzeni tam olarak bunu yapıyor. Enerji, elektrik, veri ve lojistik hatlarını birbirine bağlayan bir mimari inşa ediliyor.
Ve bu mimarinin en kritik özelliği şu ki, Türkiye'yi merkezden dışarıda bırakıyor.
★★★
Atlantic Council, Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü ve ABD merkezli düşünce kuruluşlarının son analizleri, Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'nun (IMEC) başarısı için "son kilometre"nin hayati olduğunu söylüyor. Yani Asya'dan çıkan yükün, enerjinin ve verinin Avrupa'ya nereden gireceği... İşte İsrail limanları, Güney Kıbrıs üzerinden Yunanistan'a uzanan hat tam bu boşluğu dolduruyor.
Bu yüzden Great Sea Interconnector denilen denizaltı elektrik kablosu sadece bir enerji projesi değil. Bu hat, ada sistemlerini Avrupa elektrik şebekesine bağlıyor, kriz anında yedekleme sağlıyor, yenilenebilir enerjinin taşınmasını mümkün kılıyor. Ama aynı zamanda fiili bir egemenlik üretme aracı.
Düşünce kuruluşlarının altını çizdiği gibi; "Bağlanan altyapı, korunan altyapıya dönüşür. Korunan altyapı da siyasi şemsiye ister."
ABD'nin rolü tam burada belirginleşiyor. 3+1 toplantılarında kullanılan dil, klasik diplomatik nezaketin ötesine geçiyor.
"Enerji güvenliği", "kritik altyapının korunması", "istikrar."
Bunlar askeri olmayan ama jeopolitik ağırlığı yüksek kavramlar. Washington, Doğu Akdeniz'de Rusya ve Çin etkisini sınırlayacak. Türkiye gibi öngörülemez görülen ortaklara bağımlılığı azaltacak bir hat kurmak istiyor. Bu açıkça yazılıyor, örtülü biçimde söyleniyor.
Peki Türkiye neden yok
★★★
Araştırmalar üç temel nedene işaret ediyor. Birincisi güven sorunu. Uzun vadeli altyapı projeleri, on yıllar boyunca değişmeyecek kurallar ister. Türkiye ise son yıllarda dış politikada sık yön değiştiren, sertleşip yumuşayan, kişiselleşmiş kararlar alan bir profil çiziyor. Think tank raporlarında bu açıkça "risk primi" olarak yazılıyor.
İkincisi deniz yetki alanları meselesi. İsrail-Kıbrıs-Yunanistan hattı, hukuki tartışmaları beklemeden fiili adımlar atıyor. Kablo döşeniyor, limanlar entegre ediliyor, enerji akışı planlanıyor. Türkiye'nin itirazları ise masada değil, kenarda kalıyor. Hukuk yerini sahaya bırakınca, itirazın etkisi zayıflıyor.
Üçüncüsü jeoekonomik tercih. IMEC mimarları için mesele

5