Fransa'nın içinde bulunduğu vahim siyasi krizin fitilini, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron çekti. Durumu özetlemek gerekirse, "kendi etti, kendi buldu" diyebiliriz; ancak ceremesini Fransız halkı çekiyor. Krizin Avrupa'ya yansıma ihtimali de bulunuyor.
Fransa'daki siyasi kriz, 9 Haziran 2024'teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Macron'un partisinin hezimete uğraması ve aşırı sağın yükselişiyle patlak verdi. Bunun üzerine Macron, Başbakanı Gabriel Attal'a haber vermeden meclisi feshetme kararı aldı. Amacı, bölünmüş durumdaki sosyal demokrat ve sol partilerin oylarından yararlanarak kendi partisine destek sağlamaktı. Yıldırım erken seçim kararı alınırken, 21 gün sonra sandık başına giden seçmen, Macron'un partisini tercih etmedi. Kısacası Elysee Sarayı'ndaki hesap sandıkta tutmadı. Macron'un mücadele ettiğini söylediği aşırı yabancı düşmanı Marine Le Pen'in Ulusal Birlik partisi, sandıklardan tarihi bir zaferle birinci parti olarak çıktı.
Vahim tablo
Birleşemediği düşünülen sol partiler ise, 10 günde ortak liste oluşturup ikinci siyasi oluşum olarak sandıktan çıktı. Azınlığa düşen Macron, Fransız Parlamentosu'ndaki yeni siyasi aritmetiği bir türlü kabul etmedi.
15 ayda kendisine yakın 3 başbakan atayan Macron'un, hükümeti kurmakla yetkilendirdiği aday olan Sebastien Lecornu'nün görev süresi ise sadece 14 saat sürdü. Lecornu, başbakan sıfatıyla Meclis'e ayak basamayan, 5. Cumhuriyet'in en kısa süre görev yapan başbakanı oldu. Bu durum, Macron'un bütçe açığına neden olan eski bir bakanı kabinede tutma ısrarının siyasi ortaklar arasında yarattığı tepkiyle sonuçlandı. Cumhuriyetçiler Partisi Başkanı Bruno Retailleau, hükümette yer almayacağını açıklayınca, Lecornu görevi iade etti. Gelinen noktada Fransa'nın hâlâ 2026 bütçesi yok; borcu GSYH'nin yüzde 114'üne ulaştı ve Almanya'nın CDS'sini 0.8 puan geçti.
Kriz ve yanılsamalar