BM 'şöleninde' Berlin'in yokluğu

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun bu yılki oturumunda bir kişinin yokluğu dikkat çekti. Oysa ülkesindeki basın onu 'Auenkanzler' (Dışişleri Başbakanı) olarak nitelendiriyordu. Gerçekten de, dış politikada az tanınan bir sima olan Friederich Merz göreve geldiği tarihten bu yana çok sayıda dış gezi gerçekleştirdi.

BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliğine de aday olan Almanya'nın Başbakanı'nın BM Genel Kurul çalışmalarına katılmaması hem Avrupa'da hem de Almanya'daki diplomatik çevrelerde geniş yankı uyandırdı. Zira bu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile başlattığı Filistin'i tanıma sürecine yönelik imza kampanyası sırasında Almanya'nın tutumunu dile getirme fırsatının kaçırılması anlamına geliyordu. Başbakan, zirveye sadece Dışişleri Bakanı Johann Wadephul'u gönderdi.

Oysa bu süreçte, Almanya'nın Rusya-Ukrayna savaşı konusundaki tutumuna açıklık getirmesi için önemli bir fırsat vardı. Keza, Ortadoğu 'barış' sürecinde de Berlin'in pozisyonunu belirginleştirerek, Fransa ile birlikte bir örnek model olma fırsatını değerlendirebilirdi. Zira, bir yandan Almanya'daki Staatrason (Devletin Ali Menfaatleri) anlayışı, basitçe özetlemek gerekirse, İsrail'in hayati çıkarlarına aykırı gelebilecek adımları desteklememek üzerine kurulu; diğer yandan ise, Fransa-Almanya dostluğunun temel taşı olan Elysee Antlaşması'nın 62. yıl dönümü bu yıl kutlandı.

Nitekim, Fransa'da haftalık yayımlanan L'Express dergisinin Avrupa editörlerinden Luc de Barochez, kaleme aldığı makalede şu ifadeleri kullanıyor ve ekliyor: "Büyük beyanatlar yerine, barışa giden yol, İsrailliler ve Filistinliler arasında doğrudan müzakerelerin yeniden başlaması için ilgili halkları ikna etme çabasını gerektirir. Bu müzakereler, kalıcı barışa ulaşmanın tek yoludur." "...Bir Filistin devleti, İsrail'in demokratik bir devlet mi yoksa Yahudi bir devlet mi kalacağına dair ölümcül ikilemden kurtulmasını sağlayacaktır; ve İsrail'in giderek artan uluslararası izolasyonunu kıracaktır."

Gerçekten de Almanya'da da, Staatrason'a rağmen, Forsa Enstitüsü tarafından yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre Almanların %54'ü Filistin'in tanınmasından yana. Merz'in BM Genel Kurulu'na gitmemiş olması, Almanya ve Avrupa için kaçırılmış bir fırsat gibi duruyor. Üstelik bu, ABD'nin Ukrayna destek konusunda nihayet 'U' dönüşü yapma kararı aldığı kritik bir döneme denk geldi.

Trump'ı anlamlandırma

Donald Trump'ın ikinci kez ABD başkanı seçildiği tarihten bu yana, başta dış politika olmak üzere, tutarsız açıklamaları Transatlantik camiada kaygı yarattı ve ABD'nin güvenilirliğine zarar verdi. Ancak Trump'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşması, ABD'deki yerleşik düzenin Avrupa'ya ve dünyaya bakışını daha iyi anlamamızı sağladı. konuşmanın bir kısmı popülist olsa da, bir bölümü İkinci Dünya Savaşı'nın finansmanını anımsatan bir yaklaşım sergiledi. Franklin Roosevelt, Müttefikleri Nazi Almanyası'na karşı savaşta Ödünç Verme-Kiralama Yasası (Lend-Lease Act) ile finanse etmişti. Bu yasa ile ABD, "demokrasinin cephaneliği"ne dönüştü ve savaş sonrası düzeni hazırladı. Marshall Yardımı da bu fikir üzerine kuruldu.