Başlıkta sarkazm yok, nüktedanlık hiç yok; epigram, alaycılık hele hiç. Gerçekten de, Avrupa ve dünyadaki tepkilere rağmen, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen (VDL), ABD Başkanı Donald Trump ile koşullar çerçevesinde gümrük tarifeleri konusunda çok iyi bir anlaşma yaptı.
VDL'nin otoriter yapısı
Anlaşmanın neden iyi olduğunu anlatmadan önce, eleştirilerin sebebini ve kamuoyu algısını da biraz anlamak gerekiyor.
Nitekim İskoçya'da Trump ile 'deniz kenarında' buluşan VDL, ABD Başkanı tarafından "aşağılanırken" biraz Suetonius'un öyküsünü de akıllara getiriyor. Zira On İki Sezar'ın Hayatı adlı eserde, tüm ordusunu bir araya toplayan, tüm gücü elinde bulunduran ve tüm düşmanlarını ortadan kaldıran bir imparatorun hikayesi anlatılır. Roma'nın tam kontrolünü ele geçirip tek hükümdar olduktan sonra, imparator devasa ordusunu deniz kıyısına götürür ve onlara deniz kabuklarını toplamalarını emreder. VDL'nin Brüksel'deki imajı da böyle. Komisyon Başkanı, çok etkili bir şekilde tüm rakiplerini aşamalı olarak ortadan kaldırdı, kendisine engel olan komisyon üyelerini pasifize etti ve tüm prosedürleri kendi elinde topladı. Ancak bu olağanüstü güç merkezileşmesinin ardından, İskoçya'da Trump'ın gösterişli otelinde, deniz kabukları misali Trump'ın golf toplarını topladı sanki. Trump'ın aşağılayıcı karşılaması, VDL'nin sergilediği görüntü ve varılan "mutabakat" da Avrupa'da çok eleştirildi.
AB'den niyet beyanı
Ancak AB'nin ABD ile vardığı mutabakat, aslında hiç de kötü değil. Zira Trump'la sağlanananlaşmada neredeyse bağlayıcı hiçbir unsur yok. Nitekim AB'nin üç yıl içinde 750 milyar dolarlık enerji alımı vaadi sadece bir hayal ürünü: ABD'deki özel enerji şirketleri bu miktarda enerjiyi tedarik edemez. Komisyonun da Avrupalıları başka ülkeler yerine ABD'den enerji satın almaya zorlayacak gücü yok. ABD'deki 600 milyarlık özel yatırımlar kısmı için de bu durum geçerli: Komisyon'un bu konuda hiçbir yetkisi yoktur. Keza silah alımları konusunda, Komisyonun tabii ki hiçbir yetkisi yoktur. Ayrıca Ukrayna ve İsrail konusunda görüldüğü üzere, Amerikan savunma endüstrisinin üretim marjı çok az. Avrupa zaten F-35'i bolca satın aldı. ABD de kendi donanması için zaten yeterince gemi inşa edemiyor. Avrupalıları NGC2'ye (yeni nesil komuta ve kontrol) dahil etme olasılığı hem çok pahalı olacak, hem de uzun sürecek. Dolayısıyla VDL'nin bu konudaki vaadi de bağlayıcı değil.
'Düşükteki Avrupa'
Avrupa kamuoyunun aşırı gururlu tepkilerine gelince, Avrupa'nın bir "düşüşün" içinde olduğu kesin. Ancak ABD'nin de dünyanın şimdilik bir numaralı gücü olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Financial Times gazetesinin "çılgın adam" olarak tarif ettiği Trump'ın asıl Avrupa'ya neden böyle davrandığını da anlamakta fayda var. Trump'a yakın medya kuruluşlarına bakılacak olursa, rasyonel tarafı şu şekilde özetlenebilir: 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ABD, Avrupa'ya ticari ve mali imtiyaz, güvenlik, askeri koruma, altyapı ve yakın zamanda dijital altyapı gibi imkanlar sağladı. Trump, Avrupalı muhataplarından, ABD'nin onlara sağladığından çok daha fazla gelir ve değer elde etmeye çalışıyor. Bu sayede de kamu borcunu azaltmayı hedefliyor. Ancak bir diğer sebep de ideolojik. Zira Beyaz Saray'ın, radikal bir alternatif siyasi model dayatmayı amaçladığı görülüyor. Bunu da olağanüstü şiddetli ve her gün bir siyasi-ideolojik saldırı ile gerçekleştiriyor. Liberal demokrasinin aşılması, hukukun üstünlüğünün atlatılması ve bir tür teknokratik bir Sezar gibi, illiberal demokrasi ile otoriter bir rejim arasında olan karma bir sistemi dayatmaya çalışıyor. Avrupa'nın kurumları ve siyasi sistemi de aslında bu baskıya maruz kalıyor. Asıl sorun da bu.