Küresel para politikaları daha da sıkılaşırken

Pandemi kaynaklı enflasyonun geçici olacaktı. Ekonominin sırtını dayadığı kaynak üretim dağıtım tüketim döngüsü salgın hastalığa bağlı sebeplerle bozulmuştu. Bu yüzden hastalıktan kaynaklanan tedbirler devreden çıktıkça enflasyon da eski, düşük patikasına dönecekti. Bu sebeple para politikalarının fiyatlardaki yükselişe tepki vermesine gerek yoktu. Çünkü bu kez geçici olan fiyatlardaki artışa kalıcı bir sıkılaşma mesajı ile müdahale edilmiş olacaktır. Bu da herkesin özlemle beklediği pandemi sonrası toparlanmaya zarar verecekti. Fakat işler böyle yürümedi. Görülmemiş bir kamu maliyesi desteği alan ve yine aynı nadirlikte güçlü bir para politikası ile ittirilen ekonomiler aşırı ısındı. Enflasyon kök saldı. Maaşlar arttı, malların fiyatları arttı. Enflasyon beklentileri bozulmaya başladı. İşte bu noktada 'enflasyon geçici' fikrinin şampiyonu Amerikan Merkez Bankası Fed havlu attı. Nisan'da başlayan 'geçici' söylemi Kasım'da yerini kalıcıya bıraktı. Pek çok gelişen ülke riski gördüler ve geçtiğimiz yılın son çeyreğinde büyük bir telaş içinde faiz artışlarına başladılar. Bugün, gelişen ülke kurları yıl başından bu yana dolara karşı az da olsa değer kazandılarsa bu faiz artışlarının sayesindedir. Şimdi bu hikayede yeni bir sayfa açıldı. Fed faiz artışları ile fonlamayı daha pahalı hale getirecek. Bilançosunu küçülterek ise o fonları daha kısıtlı şekilde piyasaya sağlayacak. Ekstra hassasiyetin nedeni elbette Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrasında enflasyon görünümünün tüm dünyada bir tur daha bozulması oldu. Elbette diğer ülkeler de kendilerini buna ayarlama telaşına girdiler. Evet, yine. Parasal sıkılaşma döngüsünde yeni bir faza geçiliyor artık. G10 ülkelerinden Yeni Zelanda ve Kanada 'jumbo' diye tabir ettiğimiz 50 baz puanlık faiz