PKK silah bırakırken akıllardaki soru

PKK'nın silah bırakarak kendini lağvetmesi Türkiye için muazzam bir haberdir.

1990'ların başındaki o karanlık dönemi herkes hatırlamaz. Bir ortaokul öğrencisiyken, doğduğum kentte hemen her gün bir şehit cenazesine katıldığımı hatırlıyorum.

Şehit cenazesi şehrin en büyük caddesinde askeri kortejle, bandonun icra ettiği Chopin'in marşı eşliğinde Zağanos Paşa Camii'ne getirilirdi.

Kılınan cenaze namazının ardından bütün kentin tekbirleriyle uğurlanırdı.

Her şehit cenazesinde tekrarlanan o acının şehirde yarattığı öfkeyi, çaresizliği ama onun yanında getirdiği vakarı küçük yaşta gördüm, yaşadım.

Sanırım bu, 90'larda ülkenin batısındaki hemen her şehrinin hikâyesiydi.

Yıllar sonra 2000'lerin başında genç bir muhabir olarak, OHAL döneminde boşaltılan köylerin yeniden iskâna açılmasını haberleştirmek için bölgeye gittiğimde benzer duyguları bu kez başka hikâyelerde dinledim.

Haberin Devamı

Bugün artık Türkiye'de akıl ve vicdan sahibi herkesin en büyük temennisinin terör meselesinin ülke gündeminden sonsuza dek çıkması olduğuna inanıyorum.

Tabii, bu sayfayı kapatırken etraftan gelen sinyallere de bakmak önemli.

Geçenlerde Economist dergisinde PKK'nın silah bırakması hakkında enteresan bir yazı çıktı.

Yazıdaki kavramsal hataları ve oryantalist bakış açısını bir kenara bırakırsak şu bölüm dikkat çekiciydi:

"(PKK'nın silah bırakması) kısmen zorunluluktan kaynaklanıyor. Türk İHA'ları son yıllarda Kuzey Irak'ta PKK'ya ağır darbe indirdi. Suriye'de Esad'ın düşüşü sonrasında Türkiye'nin desteklediği bir hükümet de SDG'yi savunmasız bıraktı. Üstelik SDG artık bölgedeki askerlerini bir an önce çekmek isteyen Trump'ın yardımına da güvenemiyor."

Bu tespitlerin hepsi önemli. Ancak derginin dikkat çektiği bir nokta daha var: İsrail'in Suriye'deki Kürt nüfusa yönelik faaliyetleri.

Gerçekten de bu süreçteki önemli noktalardan biri bu. Sadece Suriye değil, şimdi Irak ve İran cephesinde de yeni bir denklem oluşuyor.

PKK silah bırakırken bölgedeki satranç tahtasında komşu ülkelerdeki siyasi istikrarın Türkiye açısından önemi bir kez daha öne çıkıyor.

UZUN AMERİKAN YÜZYILININ SONU

MEŞHUR "yumuşak güç" kavramının mucidi, uluslararası ilişkiler uzmanı Joseph S. Nye mayıs ayında yaşamını yitirdi.

Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde Nye'ın akademik mirası sayılabilecek son makalesi kendisi gibi Harvard'lı meslektaşı Robert Keohane'ın ortak imzasıyla Foreign Policy dergisinde yayımlandı.

"Uzun Amerikan Yüzyılının Sonu" başlıklı makale Harvard'ın Trump'a akademik savaşı olarak da değerlendirilebilir.

Yazarlar kabaca Trump'ın ikinci döneminde ABD'nin hem askeri kaynaklı sert gücünü hem de kültürel kaynaklı yumuşak gücünü kaybettiğini iddia ediyor.

ABD'nin dünyayı domine ettiği "uzun yüzyılı"nın sonuna gelindiği, yeni bir küresel düzenin şekillenmekte olduğu öne sürüyor.

Profesör Nye, akademisyenliğin yanında Clinton ve Obama döneminde önemli danışmanlık görevleri üstlenmiş bir isim.

Haberin Devamı

Eskiden olsaydı Foreign Policy'de yayımlanan böyle makaleler yeri göğü inletirdi. Mesela 1993'te S. Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" makalesi burada yayımlanmıştı.

Fakat zaman içinde sadece Amerikan'ın gücü değil akademinin etkisi de sorgulanır oldu.

Belki gerçekten Amerikan Yüzyılı'nın sonuna gelmiş olabiliriz ama yaşadığımız çağı yumuşak ve sert güç kavramlarına sınırlandırmak da artık pek yeterli görünmüyor.

TAYLOR SWİFT'İ ALT EDECEK HUYSUZ VE YAŞLI BİRADERLER

YENİ neslin Taylor Swift'i varsa bir dönemin de Oasis'i var.

Amerikalı genç popçu sadece şarkıları, sahne şovlarıyla değil konser turlarının yarattığı muazzam ekonomiyle de sıkça gündeme geliyor.

Haberin Devamı

Ama bugünlerde Taylor Swift'in yarattığı imajın tam tersine sahip, 50'lerini çoktan aşmış iki huysuz erkek kardeş, Swift'in yarattığı ekonomiye kafa tutuyor.

Manchesterlı iki birader, Noel ve Liam Gallagher'ın 90'ların başında kurduğu Oasis 16 yıl önce "şiddetli geçimsizlik" dolayısıyla dağılmıştı.

Bu eşofmanlı, Manchester City formalı, pek de yakışıklı sayılamayacak mahallenin iki çocuğu, arkalarında ismini hiç duymayanların bile "a ben bu şarkıyı biliyorum" dediği