Nobel Barış Ödülü adayımı buldum

NORVEÇ enteresan bir ülke.

Bir yandan küresel iklim değişikliği konusunda öncü devletlerden biri gibi davranırken diğer yandan dünyanın en büyük fosil yakıt ihracatçılarından biri konumunda.

Bir tarafta Nobel Barış Ödülü ve uluslararası çatışmalar konusundaki arabuluculuk girişimleriyle dünyaya "barış" pazarlarken öte tarafta uluslararası silah satışına devam eder.

Politik doğruculuk kavramı bir ülke olsaydı herhalde karşılığı Norveç olurdu.

Bu sene Nobel Barış Ödülü'nü Trump yerine Venezuela'da Trump'ı taklit eden Marina Corina Machado'ya verdiler.

Böylece Norveç komitesi hem Trump'ın ödül baskısına karşı dünyaya "boyun eğmedik" mesajı verdi hem de ödülü Trump'ın "hayır" demeyeceği birine sunarak arayı bozmamaya çalıştı.

Machado'nun da ödülünü Trump'a adaması hikâyeyi iyice trajikomik kıldı.

Haberin Devamı

Norveç'ten benzer absürtlükte bir adım geçen hafta Kıbrıs konusunda geldi.

Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, 2014-17 arasında BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi'ydi.

KKTC ve Rum Yönetimi liderleri arasında "iyi niyet misyonu" çerçevesinde detaylı bir arabuluculuk faaliyeti yürüttü.

Crans-Montana süreci çökene kadar müzakereleri yöneten diplomat oldu.

Yani Espen Barth Eide Kıbrıs sorununa yabancı bir isim değil.

Fakat Norveç Dışişleri Bakanlığı görevine geldiğinde o "barış diplomatının" içinden bir silah tüccarı çıkıverdi.

Geçen hafta Norveç, Rum Yönetimi'ne 65 yıldır uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. Üstelik Eide, büyük bir marifet gibi Rum lider Hristodulidis'i arayarak bu haberi bizzat duyurdu.

Bence seneye Nobel Barış Ödülü'nü Espen Barth Eide'ya verebilirler.

Keza Kıbrıs Türkleri, mağduru olduğu sorunun çözümü konusunda yeni bir siyasi adım atmışken Norveç'in barış yoluna koyduğu dinamit ancak böyle bir ödülü hak eder.

Espen Barth Eide

İSRAİLLİ ASKERLER KATLİAMI ANLATIYOR

YENİ kuşak belgeselcilerden Ben Zand, cesur ve farklı işler yapıyor.

Önceki akşam İngiliz iTV'de yayınlanan belgeselinde Gazze katliamı, İsrail askerlerinin itiraflarıyla anlatıldı.

Haberin Devamı

Belgeselde 7 Ekim'deki Hamas saldırısından sonra cepheye sürülen gönüllü genç askerler savaşın nasıl bir katliama dönüştüğünü vicdan azabıyla birincil elden anlatıyor.

Bu sarsıcı belgeseli izlerken not aldım. İsrailli askerlerin bazı itirafları şöyle:

- Yaşam ve ölüm, prosedürler veya ateş açma talimatlarıyla belirlenmiyor. Sahadaki komutanın vicdanına kalıyor.

- Çok hızlı yürüyorsa şüpheli. Çok yavaş yürüyorsa da şüpheli. Bir şeyler planlıyordur.

- Bir adam çamaşır asıyordu. Subay, onun gözcü olduğuna karar verdi. Ama o bir gözcü değildi. Çamaşır asıyordu. Bina tankla havaya uçuruldu.

- Bize sürekli şu söyleniyordu: "Gazze'de masum insan yok. Hepsinden intikam alacağız. Siviller dahil."

Haberin Devamı

- Eli silah tutacak yaşta olan herkesi terörist kabul ediyorduk.

- Bir operasyonda 119 "terörist" öldürdük ama sadece birinde silah olduğundan şüpheleniliyordu.

- Komutan şöyle diyordu: "Askerler uluslararası hukuk konusunda endişeleneceğine İsrail ordusunun ruhu konusunda endişelensin."

- Neredeyse her camiyi, her hastaneyi, her üniversiteyi yıktık. Bir toplumu yok etmek için hepsini öldürmeye gerek yok.

- Umarım her adımımda hissettiğim utanç duygusundan kurtulmanın bir yolunu bulabilirim.

DOKTOR ÖZ UYUTTUN BAŞKANI