BİR HALKIN ONURLU DİRENİŞİ 15 TEMMUZ

Türk demokratikleşme dalgalarını tersine çeviren ve ülkesel gelişmeleri engelleyen askeri darbelerin ardındaki uluslararası aktörlerin etkisinin ne kadar büyük olduğu özellikle 15 Temmuz sonrası ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren, sonradan kazandığı demokrasiyi içselleştiremeden askeri darbelerle karşılaşmış ve demokratik rejim pek çok kez sekteye uğratılmıştır. Darbeler sonrasında toplumun kutuplaşmaya ve çözülmeye başladığı, korku toplumunun oluştuğu, darbelerin etnik bölünmenin derinleşmesine yol açtığı bilinmektedir. Cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar, Cumhuriyetin değerlerinin korunmasını kendine görev addeden askeri kesim, bu noktadan hareketle, yaptığı her darbeyi meşru zemine oturttulmuştur. Bugüne kadar gerçekleştirilen askeri darbelerde, askerin Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve devamlılığını koruma konusundaki algısı, 15 Temmuz gecesi başlayan darbe girişimiyle farklı bir içeriğe bürünmüştür. Darbeler ve Muhtıralar Türkiye Cumhuriyeti'nin değerlerinin korunması gerekçesiyle gerçekleştirilmişti. Oysa 15 Temmuz Darbe girişimi, halk desteğinden yoksun, siyasetin de tıkanmadığı, ideolojik temeli de olmayan bir hareket olarak beklenmedik bir anda ortaya çıkmıştı. Ülkede darbeye halk desteğinin olmadığı, halkın böyle bir beklentisinin de olmaması 35 yaş altı kesimlerde, daha önce 1980 Askeri Darbesini görmüş, üst yaş gruplarına göre daha fazla olumsuz etkilenmiştir. 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında savaş sahnelerini aratmayacak şekilde halkın kendi silahlarıyla, halkın üzerine ateş açılması, hassas noktaların bombalanması, alçakça savaş uçaklarından açılan ateşler sonucu yüzlerce şehit ve yaralıların yarattığı travmanın dışında, olayın kendisinin yarattığı psikolojik sorunlar da darbe sonrası ülke genelinde dikkate değer bir sosyal sorun olarak ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz Kalkışması sonrası, kalkışmaya karşı verilen topyekûn milli mücadelenin, yaşamın normal seyrinde Türkiye'nin muasır medeniyetler seviyesine çıkartma ülküsünde de verilmesi gerekmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi karşısında milletin gösterdiği direniş hareketi ulusun birlik ve beraberliği uğruna demokrasi için verilen bir bağımsızlık mücadelesi olarak örnek gösterilmektedir. 15 Temmuz 2016 tarihinin oldukça önemli bir hafızası var artık. Tarihimizde bu kalkışma önceki darbe girişimlerine benzememiş aksine bizzat milleti hedef alan dış bağlantılı hain bir girişim olmuştur. Askeri darbelerin, ülkelerin demokratik yönelimlerini engellediği ve demokratik kurum ve kuruluşlar üzerinde baskı ortamı yarattığını 'darbeler ülkesi' olarak değerlendirmemiz mümkün olan ülkemiz özelinde ifade edebiliriz. Askeri darbeler, ülkelerin iç ve dış politikalarını; bu politikaların yürütücüsü konumunda olan ve devlet ile halk arasında köprü vazifesi üstlenen kurumların faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir.12 Eylül askeri darbesi de bu yönde olumsuz etkileri olan ve günümüzde de anayasa özelinde etkileri halen devam eden bir darbe olarak hep karşımıza çıkmaktadır. Sık sık darbelerin yaşandığı, yönetimde meşruiyet tartışmaların sürüp gittiği, devlet kurumları ve toplum kesimleri arasında güven sorununun çözülmediği bir toplum öncelikle üretkenliğini, sonra milli ruhunu ve var olma iradesini kaybetmektedir. Milletinin milli menfaatlerini öne çıkartan milletin refahını, ülkesinin kalkınmasını ve dışa bağımlığını ortadan kaldırmaya yönelik politikaları benimseyen milli liderlere yönelik, ülkemizde dış güçler bağlantılı darbeler aralıklarla gerçekleştirilmiştir. 15 Temmuz 2016'da bir grup hain sözde askerin Boğaziçi Köprüsünü tutması ve Genelkurmay Karargahını basmaları ile başlayan kalkışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkı sokağa çağırması ile sabahın