New York'ta Sıfır Atık Mavi Sergisi'ni gezdik... Damla damla umuda yolculuk

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 80. oturumu kapsamında New York'ta açılan ve Emine Erdoğan ile Bakan Murat Kurum'un katılımıyla gerçekleşen Sıfır Atık Mavi – Damla Damla sergisi, "Mavinin Farkında Mısın" temasıyla suyun küresel ölçekteki önemine, çevresel sürdürülebilirliğe ve bireysel farkındalığın gücüne dikkat çekti

New York'taki bu özel davette adımlarımı karşılayan halı bu kez kırmızı değil maviydi. Mavinin farkında mısın İşte bu soruyla açılıyordu Damla Damla – Sıfır Atık Mavi sergisi. Daha kapıdan adımımı attığım anda, salonu saran masmavi ekranlar karşılıyor beni. Her biri ayrı bir hikaye anlatıyor; kimi dalgaların ritmiyle kimi damlaların düşüşüyle. Kendimi sıradan bir sergi salonuna değil, adeta suyun kalbine doğru ilerleyen bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorum. Cam enstalasyonlar var... Damla formunda şeffaf ve kırılgan. Yanına yaklaştıkça içinden ışık süzülüyor, sanki suyun içinde zaman donmuş gibi. Bazılarıysa seslerle birleşiyor; damlayan suyun ritmi kulaklarıma ulaşırken, görsel ve işitsel deneyim bir bütün oluyor.

ARTIK MAVİ SADECE RENK DEĞİL
Etrafımdaki mavi, sadece bir renk değil artık insanlığın ortak mirasının sesi, çağrısı. Sergi, yalnızca gözlere değil vicdana da hitap ediyor. Çünkü maviyi görmek, sadece denizin ya da gökyüzünün güzelliğini fark etmek değil; aynı zamanda suyun yokluğunun yarattığı susuzluğu anlamak. Konuşmalar başlamadan önce sahnede bambaşka bir deneyime tanık olduk. Sanatçı Garip Ay, canlı canlı ebru yapılışını bizlere izlettirdi.
Suyun üzerine düşen renkler, Ali Saran'ın bestesiyle birleşince salon adeta bir sahneye dönüştü. Müzik eşliğinde suyun yüzeyinde şekillenen desenler hem büyüleyici bir görsel şovdu hem de bize "su olmadan sanat bile var olamaz" duygusunu hissettirdi. Garip Ay'ın ebru eseri ayrı bir yolculuktu. Geleneksel ebrunun akışkan renklerine gizlenmiş plastik parçaları gördüğümde içim burkuldu. O renklerin arasında beliren kaplumbağa figürü, bana suyun hem estetiğini hem de kırılganlığını aynı anda hissettirdi.


DÜNYANIN EN PAHALI SUYU GAZZE'DE
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi, Birleşmiş Milletler (BM) Sıfır Atık Yüksek Düzeyli Şahsiyetler Danışma Kurulu Başkanı Emine Erdoğan, Sıfır Atık Mavi Sergisi'nin açılışında sadece bir ev sahibi ya da konuşmacı değil, vicdanın sözcüsüydü. "Bugün dünyada suyun en pahalı olduğu yer Gazze'dir," dediğinde salonda bir an için derin bir sessizlik oldu çünkü orada bir suyun bedeli insan hayatıyla ödeniyordu. Gazze'de yüzde 85'i kullanılamaz hale getirilen su altyapısı, yıkılan kuyular, bombalanan boru hatları... Çocukların kendi ağırlıklarından ağır bidonları taşımaya çalıştıkları, bazen su sırası beklerken füze saldırılarında hayatlarını kaybettikleri anlar... Bunlar artık haber bültenlerinin soğuk rakamları değil, insanlığın alnına çalınmış kara lekelerdi. Emine Erdoğan'ın kelimeleri, salondakilerin kalbine dokundu. "Ahlaki pusulasını kaybetmiş bir devlet, insanlığın vicdanıyla bilek güreşi tutuyor" dediğinde, bu cümlenin ağırlığı bir manifesto gibiydi.

Sahnede yalnızca bir konuşma yapılmıyor; tarihe not düşülüyordu. Ve ardından daveti geldi: "Suyun, ekmeğin silaha dönüştürülemediği, evrensel değerlerin herkes için geçerli olduğu bir dünya için... Gelin, Sıfır Atık İyi Niyet Beyan'ını imzalayın." O an, serginin sanatsal ruhuyla birleşen bu çağrı, sanki bir çevre girişimi değil, insanlığın ortak vicdanına yazılmış bir yemin gibiydi. O akşam serginin ışıkları, tabloların ve enstalasyonların gölgeleri arasında değil, bir konuşmanın ağırlığında parlıyordu. Dakikalarca sürecek bir alkışı hak eden bu sözler, yalnızca bir çevre politikası değil; hayatın ta kendisiydi. Çünkü dünya bazen en yalın hakikati unutuyor: Su, yaşamdır. Salondan çıkarken aklımda şu kaldı: suyun korunması yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda kültürel, estetik ve vicdani bir sorumluluk. "Damla damla" dediğimiz şey, aslında hem umut hem de uyarı. Çünkü ya birikecek ve geleceğe yaşam olacak, ya da yok olup gidecek.


İNSANLIK KENDİ GELECEĞİNİ KİRLETİYOR
Emine Erdoğan'dan öğrendiğim en çarpıcı detaylardan biri de buydu: Anne karnındaki bebekleri koruyan plasentada ilk kez mikroplastik parçacıklara rastlandı. Daha dünyaya gözlerini açmadan plastikle tanışan bir nesilden bahsediyoruz. Araştırmacıların "çok kaygı verici" dediği bu bulgu, aslında modern çağın en sert tokatlarından biri. İnsanlık, ürettiği atıkla kendi geleceğini daha doğmadan kirletiyor.


HER GÖLÜN HİKAYESİ VAR
Sergi, Türkiye'nin "Sıfır Atık" vizyonunu dünyaya duyuran çok katmanlı bir seçkiydi. Van, Salda, Meke, İzmit Körfezi... Her gölün kendi hikayesi vardı. Cam duvarlara yansıyan görüntüler, bana o göllerin başında hissettiğim sessizliği hatırlattı. Özellikle Meke'nin kırılganlığı ve Salda'nın beyaz zemin üzerinde maviye çalan suyu, içimde ayrı bir iz bıraktı. Buzul Tüneli'nden geçerken, insanın doğaya bıraktığı iz ile buzulların sessiz çığlığı birleşiyordu. İçimden "gelecek nesiller için suyu nasıl bırakacağız" sorusu geçti.