Business Class egoya teslim

Trüf soslu menüler, yatabilen koltuklar, kişiye özel ikramlar... Ama tüm bu lüks, bazı yolcuların kibarlığını değil, egosunu büyütüyor. Kabin ekibine bağıran, kuralları hiçe sayan ve nezaketi lüzumsuz bulan bu yeni profil, uçuş konforunu zehre çeviriyor. Business Class'ta artık biletin değeri kadar davranışın da tartılması gerekiyor

Bir yolculuk düşünün... Koltuğunuz yatağa dönüşüyor, menüde trüf mantarı soslu bir şeyler var, her an bir "beyefendi saygıdeğer hanımefendi" hitabıyla bir şey sunuluyor. Her şey eksiksiz, her şey özel. Ama ya yolcular Son zamanlarda uçuşlarda dikkatimi çeken bir şey var: Business Class'ta biletin fiyatı arttıkça, bazı yolcuların nezaketi azalıyor. Kabin ekibi ne yazık ki bu dengesizliğin ilk hedefi oluyor. Ah bir konuşsa kabin amirleri... O zarif duruşlarının ardında neleri sineye çektiklerini bir anlatsalar da, Business Class'ta "kabalığın first class versiyonu" olduğunu herkes görse. Yemek istedikleri gibi gelmediyse kaşlar kalkıyor, "Ben şu markayı içiyorum!" diye bağırılıyor, koltuğun arızasını sanki kabin memuru uçağın mühendisiymiş gibi şikâyet ediyorlar. Bazen sadece "efendim" denmediği için, bir insan bir başka insana bu kadar mı yukarıdan konuşur
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun" Ah, o cümle... Gökyüzünün kara listelik sloganı. Hayır, bilmiyoruz. Ve en güzeli de bilmek istemiyoruz. Senin kim olduğunu uçuş görevlisi bilmese ne olur Uçak, senin egonu taşıyacak genişlikte değil. Kabin basıncı bile senin havana yetişemiyor. Bu kitle her uçuşta var. Kabine biner binmez gözler devrilir, çantası için ekstra yer ister, çay geç geldi diye sinir krizi geçirir. "Ben her zaman bu koltukta otururum" diye bağırır ama check-in'e bile geç kalmıştır. Kim olduğunu gerçekten bilsek muhtemelen bir aidiyet, bir pişmanlık hissederiz.
İSTEDİĞİM BADEMLİ SÜT NEREDE!
Belki de sadece çok iyi çevrilmiş bir CV'n vardır. O kadar. Uçak havalanıyor ve herkes aynı 10 bin metrede. Orada kimse CEO değil, DJ değil, magazin figürü hiç değil. Kabin memuruna bağırdığında, senin adını hatırlayacak tek kişi kara liste sorumlusu olabilir. Ve evet, o senin kim olduğunu kaydedecek, kalıcı olarak. Keşke uçaklara gizli kamera konsa da, şu anksiyete seviyesi yüksek, sabırsız, kabalığın lüks zannedildiği bu "kimlik gösterisi" belgelenip halka açık ders niyetine yayınlansa.
Sivil Havacılıkta Görgü Kuralları: Bölüm 1- Bunu Yapmayın. Uçaklarda nezaket en büyük ayrıcalıktır. Kimsin, neyin CEO'susun, kaç takipçin var... Pilotu etkilemiyor. Hepimiz aynı emniyet kemerine bağlıyız.
Hosteslerin gözleri dolu dolu anlatıyor. Yerlere atılmış ıslak mendiller, "İstediğim bademli süt neden yoktu" feryatlarıyla açılmış tutanaklar... Ekonomi sınıfı koltuklarını tertemiz, business'ta oturup sonra geride bir çöplük bırakanlar, belli ki parayı verip her şeyi hak ettiğini sanıyor. Ne zaman kaybettik bu zarafeti Ne zaman "Müşteri her zaman haklıdır" cümlesini "Her şey bana mübah"a çevirdik
Uçuş görevlileri anlatıyor: En ufak bir şey için çağrı ziline basanlar, türbülans uyarılarına aldırış etmeden koridorda yürüyenler, kemer ikazına yüz buruşturanlar. Ve bu yeni davranışlar sadece bir istisna değil; artıyor, çoğalıyor. Çünkü artık lüks, sadece konforu değil, tahammülsüzlüğü de beraberinde taşıyor. Özellikle özel jet hosteslerinin anlatacakları var ama tarifeli seferler bile fazlasıyla dramatik hale gelmiş durumda. Kurallar sadece başkaları için sanılıyor, kibarlık gereksiz bir meziyet sayılıyor. Halbuki nezaket, parayla değil, görgüyle geliyor. Süt yok diye olay çıkaran, yemek beğenmeyince kabin amirini çağıran, uçağı kendi özel alanı zannedenler... Belki de artık business biletlerin yanında bir "uçuş adabı" kitapçığı da verilse yeridir. Çünkü koltuklar yatıyor olabilir ama bazılarının egosu hâlâ ayakta.
PAHALI TERBİYESİZLİK