"Kitabını kimseye verme. Altını çizdiğin cümleleri kimse görmesin" dedi bir arkadaşım. Neden dedim, "Çünkü insan, söyleyemediklerinin altını çizer" dedi. Ne kadar doğru. Ne zarif, ne savunmasız bir eylemdir bir satırın altını çizmek.
Kendi çizdiğim satırları düşünüyorum da o çizgi, aslında bir itiraftır, kimi zaman kırgınlık, kimi zaman merak, bazen de sessiz bir "Ben de böyle hissediyorum" deyişi.
Ve bu hafta... Atatürk'ün kütüphanesi dijital erişime açıldı. Altını çizdiği cümleler, yanına düştüğü küçük notlar artık bizimle. Bir liderin, bir düşünürün, bir insanın zihin haritasına açılan sayfalar. Voltaire'den İslam tarihine, Türk dillerinden kadın haklarına uzanan bir koleksiyon. Bir ömrün entelektüel omurgası. Ama itiraf edelim: Hepimiz o kitaplara biraz meraklı bir dostun günlüğüne bakar gibi baktık.
"Acaba hangi cümlede duraksamış, hangi fikre başını sallamış" diye düşündük. Oysa belki de saygının en incelikli hali, o altı çizili yerleri okumak değil, hissetmektir. Duygusal bir haberdi Atatürk'ün altını çizdiği satırlarla okurun buluşacak olması.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kişisel kütüphanesi, Anıtkabir Derneği tarafından dijital ortama aktarıldı. 3.997 kitaptan oluşan bu paha biçilmez koleksiyon, yalnızca onun okuma alışkanlıklarını değil, aynı zamanda altını çizdiği satırları, sayfa kenarına düştüğü notları ve düşünce dünyasının derinliğini gözler önüne seriyor.
Anıtkabir Derneği'nin hazırladığı 24 ciltlik "Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar" serisi, derneğin resmi web sitesinde ücretsiz erişimde. Arşivde Türkçe, Osmanlıca, Fransızca ve Arapça dillerinde yazılmış kitaplar bulunuyor. Atatürk'ün kütüphanesindeki kitapların 1.741'i Çankaya'da, 2.151'i Anıtkabir'de, geri kalanı ise diğer kurumlarda yer alıyor. Arşivdeki en dikkat çekici kitaplar arasında Voltaire, Ziya Gökalp, Filibeli Ahmet Hilmi, Necip Asım ve Leon Caetani gibi isimlerin eserleri yer alıyor. Atatürk'ün, İslam tarihi kitaplarında Hz. Muhammed'in erdemlerini öven satırların altını çizdiği görülüyor. Ben incelemeye başladım, siz de en yakın zamanda bir göz atın derim.
CAM TAVAN SENDROMUNUZLA TANIŞTINIZ MI
New York'tan çıkan bir kavram: Glass Ceiling, bizdeki adıyla Cam Tavan. Adı kadar kırılgan, etkisi kadar sert bir olgu. Kadınlar için "yükselmek mümkün ama dokunma, kırarsın" diyen, şeffaf bir sınır.
Ne acı değil mi Görmüyorsun ama çarpınca anlıyorsun. Işıl Güvensoy Barlık'ın podcast kanalına konuk oldum geçtiğimiz günlerde. Uzun zamandır üzerine düşündüğüm bu sendromu konuştuk: Cam Tavan Sendromu. Benim görüşüm netti:
"Bu sendromla karşılaşmayan kadın yoktur, sadece adını bilmiyordur."
O kadar çok mesaj geldi ki bu konuya dair iş hayatındaki cam tavan sendromundan meğer herkes muzdaripmiş.
Evet, o terfi edemediğimizde "belki daha hazır değilimdir" diye düşündüğümüz, o toplantıda fikrimiz çalındığında "önemli değil, yeter ki proje yürüsün" diye sustuğumuz, o masada yer bulamayınca "belki bana göre değildir" diye içimizi bastırdığımız anlar var ya... İşte o anların toplamı, bu tavanın kendisi. Ve ben kadınlara şunu söylüyorum:

5