Anhedoni çağında yaşamak

Bir zamanlar bana keyif veren şeylerin artık hiçbir şey ifade etmediğini fark ettiğimde, önce kendimi suçladım. "Yorgunsun" dedim, "Belki de fazla koşturdun." Oysa yorgunluk geçince de değişen bir şey olmadı. Kahve hâlâ kahveydi, müzik hâlâ müzikti, arkadaşlarla buluşmak hâlâ buluşmaydı... Ama bütün bunların rengi solmuştu. Sanki dünya, yavaş yavaş doygunluğu azaltılmış bir fotoğrafa dönüşüyordu. Anhedoni dedikleri buymuş: Eskiden kalbimizi hızlandıran, yüzümüze gülümseme konduran şeylere karşı bir tür kayıtsızlık. En kötüsü de şuydu: Her eşya, her insan, her an sanki başka bir gezegendeymiş gibi hissediliyordu. Masadaki kitap Mars'tan, kahve kupası Jüpiter'den gelmiş gibi... Tanıdık olan her şey yabancıydı artık. Bir çağ tanımı yapacak olsak, belki de Anhedoni çağı demeliyiz.

Çünkü yorgun şehirlerde, sosyal medya ekranlarının arkasında, birikmiş seslerin ve görüntülerin içinde, hepimiz biraz eksildik. Çok fazla uyarana maruz kalmaktan belki ya da sürekli daha fazlasını istemekten. Zevk dediğimiz şeyin artık kolayca tüketilen, hızla biten bir kaynak haline gelmesi de cabası. Ama işte burada devreye "sosyal reçete" giriyor. Doktorların son yıllarda dile getirdiği bir kavram bu: İlaç yerine, insanı yeniden hayata bağlayacak sosyal aktiviteler önermek. Bir sanat atölyesine katılmak, yürüyüş grubuna yazılmak, mahalle kütüphanesinde gönüllü olmak... Yani aslında, yeniden 'başka insanlarla' aynı gezegende hissetmek. Çünkü bazen tek ilacımız, bir başkasının varlığını hatırlamak oluyor. Belki de anhedoniye karşı yapılacak en büyük direniş, küçük bir merakla başlıyor. Yeni bir sokakta yürümek, yeni bir yüzle konuşmak, yeni bir kitabın ilk sayfasını açmak. Ve günün birinde, çok da özel bir şey yapmadan, sıradan bir anın içinden gelen o eski tanıdık hisle karşılaşmak: "İşte, yaşıyorum."


EMPATİ DERSİ BİZDE DE OLMALI
Dünya, empatisizliğin bedelini çatışmalar, ayrışmalar ve acılarla ödüyor. Peki bu empatinin yok oluşuna ne demeli En güzel çözüm Danimarka'dan geldi. Danimarka'daki okullarda 1993 yılında müfredata giren 'empati' dersi sayesinde zorbalık büyük oranda azaldı. 6 ile 16 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin haftada bir kez katılmakla yükümlü olduğu derslerde sosyal becerilerin gelişmesi, sınıflarda birlik duygusunu güçlendirilmesi, duyguların ifadesi, çatışmaların barışçıl şekilde çözümü gibi konular ele alınıyor. Danimarka Kamu Sağlık Enstitüsü'nün verilerine göre, ülkede 1994 yılında yüzde 24,4 olan zorbalığa (mobbing) maruz kalan gençlerin oranı 2022'de yüzde 6,3'e geriledi. Danimarka böylelikle Avrupa'da zorbalık oranlarının en düşük olduğu ülkeler arasında yer aldı.
'Kendini başkasının yerine koyma' olarak tanımlanan empati, diğer insanların duygu ve düşüncelerini anlamaya yardımcı oluyor. Araştırmalar, küçük yaşlarda empati yetisini edinen çocukların hayatlarının ileri dönemlerinde okul, iş gibi alanlarda daha başarılı olduğunu ve daha sağlıklı ilişkiler kurabildiğini gösteriyor.