Türkiye son 60 yıldır dikkat çekici bir demografik değişim sürecinde.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayınladığı son verilere göre 1965-70 yılları arasında yüzde 5.31 olan doğurganlık hızı 2001'de yüzde 2.38, 2023'te ise tarihin en düşük seviyesi, 1.51'e geriledi. Yıllık doğum hızı 958 bin 408'de kaldı. Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda her aileye düşen çocuk sayısı 6-7 iken bu, 1980'lerde 4, 1990'larda 3'e indi. Şimdilerde ise sabit 2 civarında. Haliyle doğurganlığı teşvik etmek için çözüm aranıyor.
Doğum hızı en yavaş olan Bartın, Zonguldak, Karabük gibi illerde pilot çalışmalar başlatılacak. Geç sayılacak bir yaşta, 36'sında doğuran, 2 çocuk istemesine rağmen tekte kalan bir kadın olarak doğurganlık hızını ne artırır diye hem kendime hem de uzmanlara sordum.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıNÜFUSU ARTTIRMANIN YOLU KADINI DESTEKLEMEKTEN GEÇİYOR
Kardeşle büyümenin, hele de erkekse, zor olduğu kadar ne müthiş bir şey olduğunu da iyi bilirim. Üç teyzem ve üç halamın da ikişer çocuğu var. Ben de hep 2 çocuk hayali kurmuştum. Ama bilin bakalım ben dahil kuzenlerimin kaç çocuğu var Bir. Neden Kuzenlerimle görüşmelerimizden çıkan sonuca göre ilk sebep "ekonomik." Doğumundan tutun da kıyafete, mamaya, bez parası, oyuncak masrafı, sonradan eklenecek okul kurs parasına kadar... Liste uzadıkça çocuk sayısı da bir de kalıyor. İkinci önemli sebep ise siz işe dönünce "çocuğa kimin bakacağı." Bakıcı ücretleri malum. Büyükler baksın diyorsanız, "ev, ev içinde olmuyor." İlla bir noktada sıkıntı çıkıyor. Ücretsiz kreş bulmaksa neredeyse imkânsız. Çocuğu "işe, yanımda götüreyim" deseniz... O da zor. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu 30. maddesine göre işverenlerin emzirme odası ve kreş açma zorunluluğu var ama kanunu uygulayan bir elin parmaklarını geçmez. Kısacası tüm bu zorluklar ebeveyn olmak isteyenleri "bir" ile "hiç" arasında seçim yapmaya zorluyor. Gazeteci olmaktan öte bir anne olarak bu işin çözümü ne derseniz de "kadınları, daha geniş bir perspektiften, maddi -manevi desteklemekte" derim.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıÖNCELİK ARTIK BİREYLERİN MUTLULUĞU
Sosyal psikolog Dr. Duygu Buğa'ya göre nüfus artış hızının azalmasının altında yatan önemli etmenlerden biri de eğitim seviyesinin artması. Diyor ki: "Toplumumuzda anneliğe bir kutsiyet atfedilir. Dolayısıyla birçok kadın, bugüne kadar, hayatının anlamını hep anne olmak üzerinden kurmuştur. Sanki kadının başarabileceği tek ve en önemli şey sadece annelikmiş gibi. Bu, erkekler için de benzer aslında. Ama eğitim seviyesinin artması, sosyalleşmenin hızlanması ile cinsiyetten bağımsız, kendi ailelerimizin sahip olmadığı bazı bireysel olanakları ve ihtiyaçları tespit etmeye başladık. Bununla beraber de doğurganlığı düzenli şekilde planlamaya başladık. Çünkü biliyoruz ki birey ne kadar mutlu ise çocuk da o kadar mutlu. Ancak günümüzde mutlak bir mutluluktan söz etmek pek mümkün değil. Bu sebeple de ya bir çocuk yapıyoruz ya da hiç. Dolayısıyla amaç nüfusu arttırmak ise öncelik; bireylerin mutluluğu ve huzuru olmalı. Elbette genç nüfusun azalıyor olmasının emeklilik, sosyal güvenlik ve işgücü anlamında negatif etkileri olacaktır. Ama mutsuz bir neslin zorluğu daha büyük. Ve artık şunu da biliyoruz ki sadece çocuk yaparak değil eğitim ve kültürle de gelecek nesillere pekâlâ iyi bir miras bırakılabiliriz."
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıYAŞ İLERLEDİKÇE DOĞURGANLIK DÜŞÜYOR 'YA KARİYER YA ÇOCUK'
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Cansun Demir de benimle aynı görüşte: "Sadece Türkiye değil dünyada da ekonomik sıkıntılar nedeniyle çocuk sayısı kısıtlanıyor." İkinci önemli nedense kariyer. Diyor ki: "Eskiden kadınlar 'kariyer de yaparım, çocuk da' diyordu ama eğitim süreleri, ekonomik sebepler, işsizlik, iş yaşamında karşılaşılan zorluklar vs. "kariyer" yapınca çocuk yapma yaşını ertelemeye sebep oluyor. Yaş ertelendikçe de- 35 sonrası özellikle- doğurganlık şansı düşüyor.