Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar ve Harvard'ın dünyaca ünlü biliminsanlarından Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil... Her ikisi için de "Bilim dünyasındaki babalarım" diyor. Harvard Tıp Fakültesi öğretim üyesi, araştırmacısı ve hekimi 37 yaşındaki genç Türk Doktor Furkan Burak, Kocaeli Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra ABD'nin prestijli üniversitelerinden Harvard'a uzanan yolculuğunu ve obezite hastalığının tedavisindeki son gelişmeleri sadece Hürriyet'e anlattı. Kendisi gibi dünya çapında başarılı bir biliminsanı olmak isteyen gençlere de öğütler verdi.
3 yıl üst üste ABD'de 'yılın en iyi doktorları' listesine seçildiniz. Peki siz bu mesleği neden seçtiniz ve Kocaeli Tıp Fakültesinden Harvard'a uzanan yolculuk nasıl başladı
Biri bu soruyu sorduğunda ilk cevabım hep şu olur, 'Sana neleri yapamayacağını söyleyenleri dinleme.' Detaylı anlatayım. Lisede okurken karın ağrısı ile gittiğimiz hastanedeki doktor, 'Karnını kasma' diyerek, ilaç verip beni eve yolladı. Çocuksu bir korku ve ailem üzülmesin hassasiyeti ile karnımı kasmadan geçen 2 gün sonunda ise apandisitim patlamış şekilde, ölmek üzereyken yeniden hastaneye gittik. Yalova'dan İstanbul'a sevk etmek istediler ama durum riskliydi. Bu kez bana İlyas Şahin adında yeni atanmış, bir genel cerrah baktı, 'Bu çocuğu göndermem, yolda ölebilir' dedi. Güler yüzlüydü. Anestezi uzmanı olmamasına rağmen büyük bir risk alarak beni ameliyat etti. Anlayacağınız her iki paradoksu da gördüm ve anladım ki bir hekim bir insanın hayatını her şekilde değiştirebilir. O gün doktor olmaya karar verdim.
BEYİN GÖÇÜ DEĞİL ÜLKEMİZE DEĞER KATACAĞIMIZ BİR SİSTEM YARATILMALI
Türkiye'deki gençleri de unutmadınız, onları cesaretlendirmeye çalışıyor, konuşmalar yapıyorsunuz. Tavsiyeleriniz neler olur Bir de gençlere, 'Gidin' derken, bunun aslında bir beyin göçü olduğunu da biliyoruz aslında, aradaki o ince çizgiyi nasıl tutturmak lazım
Öncelikle kendimi ülkemden ayrı hiç düşünmedim. Görev yeri değişmiş elçi gibi gördüm kendimi. Ne gördüysem ne öğrendiysem, köprü projeler kurup Türkiye'ye aktardım, ki bu yaptığım işi daha da anlamlı kılıyor. 2012'de başlattığım 'Harvard- Türkiye araştırmacı değişimi programı' ile Harvardlı hocaları Türkiye, Türkiye'deki başarılı öğrencilerin de Amerika'ya gelmesini koordine ettik. Herkesin gitmesi değil, gidip- gelmenin aktif olduğu, cennet ülkemize değer katabildiğimiz bir sistem yaratmak çok önemli. Gençlere bir tavsiyem de şu olur; belki de kültürün getirdiği bir durum bu, ancak sessiz durmayın, sorun, sormaktan, hata yapmaktan, ön plana çıkmaktan çekinmeyin, kendinize güvenin. Ve bugün artık geldiğim bu noktada şunu söyleyebilirim ki 'kimse gökten inmiyor.' Çok çalışın, emek verin.
Haberin DevamıFARKINDALIK ÇALIŞMALARINDA MAHREMİYET ÖNEMLİ
Sağlık Bakanlığı bir süre önce çarşıda, pazarda sağlık çalışanları vasıtasıyla vatandaşları kilo ölçümüne teşvik ediyor, sağlıklı yaşam hakkında bilgilendiriyor. Bir yandan da özellikle sosyal medyada bu işin esprileri yapılıyor. Herkes birbirine "Sakın dışarı çıkma, bakanlık alır" diye takılıyor. Ne düşünüyorsunuz bu çalışma hakkında
Amerika'ya kıyasla Türkiye'nin merkezi bir sağlık sistemi olması büyük bir avantaj. Merkezi sağlık reformları ve doğru uygulamaların tüm ülkeye faydası olur. Burada obezitenin vurgulanması çok değerli. Dolayısıyla bu çalışma, farkındalığın arttırılması açısından kıymetli. Ancak öte yandan şunu da belirtmeliyim, obezite hastalığı hassas da bir konu. Bir çalışma yaparken sokak ortasında değil de insanları rencide etmeden, bunun da diğer hastalıklar gibi mahremiyet gerektirdiğini unutmadan, sistematik şekilde ilerlemekte fayda görüyorum. Yanı sıra obezitenin tedavisinde ilaca erişim, SGK tarafından karşılanması, özellikle de sosyal medyadaki bilgi kirliliği ve popülist yaklaşımlarla mücadele edilmesi, hekim- sağlık çalışanlarının güçlendirilmesi ve çalışmaların el-ele devam etmesi de çok önemli bence."
BİLİM DÜNYASINDAKİ 'BABALARIM'
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinde okurken de bir hocam, daha ortada Nobel ödülü yokken, DNA onarımını Prof. Dr. Aziz Sancar'ın bulduğundan bahsetmişti. Bir öğrenci olarak bu keşiften çok etkilendim. 'Ben de bu araştırmalarda yer almak istiyorum' dediğimi hatırlarım. Birinci sınıftaydım ve Prof. Dr. Sancar'a bilim hevesimi anlatan bir e-posta gönderdim. Sağ olsun değer vermiş, kabul etti, 2007'de yanında staj yaptım. Onunla çalışırken insanlığa kitlesel olarak nasıl katkı sağlayabileceğimi gördüm. Ama döndükten sonra DNA ve kanser araştırmalarından ziyade asıl ilgimi çeken konunun metabolizma olduğunu fark ettim. Hocalarımla 'yağlı akciğer hastalığı araştırma programı'nda görev aldım. Bu çalışma bana 4'üncü sınıfta, Harvard Tıp Fakültesi Joslin Diyabet Merkezi'nin kapılarını açtı ve tam burslu bir davet aldım. Prof. Mary Elizabeth Patti ile çalıştım. Kariyerimin ilk yayını oradan çıktı.