Böyle daha güzelsin Türkiye... Ali Asaf'ın balonları bize iyiliği hatırlattı

Pazar günü, Sancaktepe'de lösemiyi iki kez alt eden 4 yaşındaki Ali Asaf için uçurulan binlerce balonu gördünüz mü

İzlerken öylesine duygulandım ki yazmadan geçmek istemedim.

Sen çok yaşa Ali Asaf! Bolu'daki otel yangınından saatler sonra o pistte kayak yapanları da, içinde hasta olmasına rağmen ambulansa yol vermeyenleri de, aynı apartmanda yaşadıkları hasta komşularının öldüğünü fark etmeyenleri de gördü bu gözler.

Siyasetten spora her alanda bölündüğümüz, toplumsal çürümenin hızlandığı ve insani değerlerin hızla öldüğünü düşündüğümüz bir dönemde ilaç gibi geldin bize. Bu ülkede iyilik, güzellik ve yardımlaşmanın yaşadığını hatırlattın. Gelin hem bu umut dolu manzarayı hem de lösemiyi masaya yatıralım.

Haberin Devamı

İYİLER, KÖTÜLER KADAR GÖRÜNÜR DEĞİLLER

En son 78 kişinin hayatını kaybettiği, Grand Kartal Otel faciasının ardından çevre otellerde konaklayanların hiçbir şey olmamış gibi yanan otelin önünde kaydığı görüntüleri izleyince ağlamış ve şu soruyu sormuştum: "Toplumsal bir çürüme içinde miyiz" Bugün, yine göz yaşları içindeyim ama bu kez mutluluktan. O gün beni öfkeden ağlatan bu toplum; bugün bana, hiç tanımadıkları bir çocuk için balon uçurmaya giderek, "İyilik ölmedi" dedirtti.

KÖTÜLÜK DAHA ÇOK 'TIK' ALIYOR

İyi de nasıl İkisi de aynı toplum değil mi Üsküdar Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan'ı aradım. Diyor ki: "Unutma ki Türkiye'nin nüfusu 85 milyon, yine unutma ki neye bakarsan onu görürsün. Son zamanlarda sosyal medya ve oradaki algoritmaların da etkisiyle daha fazla kötü haber görür, duyar olduk. Bir şey tepki çekiyor, öfkemizi kabartıyorsa daha çok 'tık'lanıyor, yorum alıyor, öne çıkıyor. Sosyal medya adeta kötülükten besleniyor. Bu, toplum olarak psikolojimizi bozduğu gibi iyi ve güzeli görme kabiliyetimizi de azaltıyor maalesef. Hep kötüyü görüp, kötüyü konuşunca da bir süre sonra bu, normalleşiyor, gerçek buymuş da herkes kötüymüş gibi bir hissiyat oluşuyor. Halbuki iyilik sanıldığından daha fazla. Elbette aramızda güzel insanlar hala varlar. Ama sorun şu ki iyiler, kötüler kadar görünür değiller. Yardımlaşmanın, iyiliğin tıpkı Ali Asaf olayında olduğu gibi görünür olması toplum sağlığı açısından çok kıymetli. Bu, 'Pollyannacılık oynayalım' demek değil elbette ama bunun için etrafımızda yeterince malzememiz olduğunu da unutmayalım. Güzele ve iyiliğe odaklanalım, farkındalığımızı iyiliğin etrafında kuralım."

Haberin Devamı

NASIL DONÖR OLURUM

Türkiye kemik iliği naklinde Avrupa'da 4'üncü. Bağışçılar ise Sağlık Bakanlığı'nın TÜRKÖK projesi ile bulunuyor.

18-50 yaşlarında sağlıklı her birey, gönüllü verici ve sabit kan alma merkezlerinde, bilgilendirme ve onam formunu imzalayarak
kök hücre bağışı için gönüllü olabiliyor.Gönüllülerden bulaşıcı hastalıklar, kan
grubunun belirlenmesi ve doku tiplemesi yapılabilmesi için 3 tüp kan numunesi alınıyor.Bir sorun çıkmadığı takdirde gönüllüye kemik iliğini uyaran ilaç verildikten ve hücre sayısı istenen düzeye ulaştıktan sonra, hücreler özel cihazlar ile kandan toplanıyor. İşlem yaklaşık 4-6 saat sürüyor ve verilen numune ile bekleme süreci de başlıyor.

KÖK HÜCRE BAĞIŞÇISI OLUN İYİLİĞİ YAYMAYA DEVAM EDİN

Hiç beklemediği bir şekilde onbinlerce insanı, 4 yaşındaki oğlu Ali Asaf için bir araya toplayan baba Samet Demir'i de aradım. Yaşanılanlara hala o da inanamıyor, öylesine mutlu ki... Bir de önemli bir hatırlatması var: "Herkesi kan kök hücre bağışı yapmaya davet ediyorum. Hiç tanımadığınız bir çocuğun ya da yetişkinin hayatını kurtararak, bu iyiliği devam ettirebilirsiniz."

"Maalesef tecrübe ile sabit ki ülkemizde çoğu kişi donör olmaya hayli mesafeli. Çoğu insan kemik iliği, kök hücre nakli deyince organ nakli gibi bir şey sanıyor, ameliyat olacağını düşünüyor. Oysa kan vererek, gönüllü kök hücre bağışçısı olmak istediğinizi söylemeniz yeterli. Vericinin kimliği de gizli tutuluyor. Verici isterse alıcı ile 2 yıl sonunda tanışabiliyor. Ali Asaf'ın vericisi isterse biz de tanışmak, minnetlerimizi iletmek isteriz, 7-8 ay kaldı yasal sürenin bitmesine. Bakalım. İnşallah."