Son 60 yıldır Türkiye'de dikkat çekici bir demografik değişim süreci yaşıyoruz.
Türkiye İstatistik Kurumu verileri de bunu onaylıyor. 1965-70 yılları arasında 5.31 olan doğurganlık hızı, 2001'de ortalama 2.38, 2023'te ise tarihin en düşük seviyesi, 1.51'e geriledi. Yani bir aileye düşen çocuk sayısı 2 bile değil. Doğurganlık oranını artırmak ve genç nüfus oranındaki düşüşe karşı teşvik mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla bu yılbaşında hükümet harekete geçmişti. Bu kapsamda hazırlanan birinci çocuğa 5 bin TL, ikinciye 1500 TL 'doğum yardımı' dün başladı. Ekonomik sıkıntılar sebebiyle fazla çocuk istemeyenler için maddi yardımlar yerinde olsa da para, doğurganlığı arttırmak için tek başına yeterli mi Sordum.
Haberin DevamıBİRİNCİ ÇOCUĞA TEK SEFERLİK 5 BİN TL İKİNCİYE AYLIK 1500 TL
Birinci çocuk için tek seferlik 5.000 TL, ikinci çocuk için başvurunun yapıldığı ay itibarıyla 5 yaşını tamamlayana kadar aylık 1.500 TL, üçüncü ve sonraki çocuklar içinse aylık 5.000 TL ödeme yapılacak. Doğum yardımı, hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ödenecek, haczedilemeyecek.
Başvurular, doğumun gerçekleşmesinin ardından ilgili nüfus müdürlüğünde çocuğun Kimlik Paylaşım Sisteminde kayıt işlemi yapıldıktan sonra "Doğum Yardımı Başvuru Dilekçesinin" doldurulması ve imzalanması ile e-devlet üzerinden yapılabileceği gibi Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri ya da Sosyal Hizmet Merkezlerine şahsen, posta veya kargo yoluyla da yapılabilir.
SADECE MADDİ YARDIM YETMEZ SOSYAL POLİTİKALAR DA OLMALI
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt maddi teşviklerin yerinde olduğunu söylüyor, "Ama" ile şu parantezi açıyor: "Para yardımının tek başına yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Doğurganlık hızının arttırılması için hedef odaklı politikalar ve kaynak aktarımları daha faydalı olur. Çünkü nüfus heterojendir; istekler ve ihtiyaçlar farklıdır."
Haberin DevamıAİLE VE İŞ YAŞAMI DENGESİ KURULMALI
Prof. Dr. Eryurt, saha araştırmalarında kadınlara istedikleri ve sahip oldukları çocuk sayısını sordukları ve bazı nüfus gruplarının istediğinden çok, bazı nüfus gruplarının ise çok istemesine rağmen daha az sayıda çocuk sahibi olduğunu tespit ettiklerini belirterek, şöyle devam ediyor: "Türkiye Aile Yapısı Araştırması verilerinden yaptığım bir analize göre doğurganlık çağlarının sonuna yaklaşan 40-49 yaş grubundaki kadınların yaklaşık yarısı (yüzde 45) istediklerinden az çocuk sahibi. Bu oran üniversite mezunu, sosyal güvenceli bir işte çalışan kadınlarda ise yüzde 60'lar seviyesinde. Bu tablo bile bize her kadının ihtiyaçlarının farklı olduğu, bir başka deyişle ihtiyaçlarının sadece para olmadığı, aile ve iş yaşamı dengesinin kurulmasında sorun yaşadıklarını işaret ediyor. Dolayısıyla zaten istediği kadar çocuğu olanların daha fazla çocuk sahibi olmasına yol açabilecek uygulamalardan ziyade, isteyenin istediği kadar çocuğa sahibi olabilecekleri politikaların hayata geçirilmesi çok daha önemlidir."
Haberin DevamıANNELİĞİN YÜKÜ KADININ SIRTINDAN ALINMALI
Peki çok çocuk istemesine rağmen tek çocukta kalanlar için neler yapılmalı Yanıtı şu: "İstanbul, Ankara ve İzmir'de doğum oranı 1.2 çocuğa kadar düştü. Yine son doğum istatistiklerine göre üniversite mezunu kadınların doğum oranı 1.3 çocuk. Bahsettiğim grup işte burası. Doğurganlık oranını, uyguladığı politikalarla hızla arttıran Fransa başta diğer ülkelere de şöyle bir bakınca yanıtın, çocuk bakımının tüm yükünü annelerin sırtından almakta saklı olduğunu söyleyebilirim. Mesela; kreşlerin yaygınlaştırılması, bu kreşlerin niteliğinin yükseltilmesi, ücretinin büyük bir kısmının da devlet tarafından karşılanması önemli. Muhtemelen bizde de yakın bir gelecekte hayatagirecek doğum izni sürelerinin arttırılması da kıymetli. Bunun da ilk 6 ay anne, sonraki 6 ayın ise anne ya da babanın kullanabileceği