Yazının konusu yarışmacı, elit bisiklet sporu ve sporcusudur. Bisiklet sporu yapma konforuna her anlamda erişebilen veteran üst orta sınıf bu yazıdan azadedir.
Birer hafta arayla organize edilen Dünya ve Avrupa Yol Bisikleti Şampiyonaları Türk bisikletinin tekrar masaya yatırılmasına neden oldu. Ruanda'nın başkenti Kigali'de düzenlenen Dünya Şampiyonası'nın en önemli olayı, Türkiye Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu'nun Dünya Bisiklet Birliği (UCI) yönetim kuruluna seçilmesiydi. Müftüoğlu'nun bu başarısı Türk sporcularının yarışmada aldığı kötü sonuçlarla gölgelendi. Hemen ardından Fransa'da yapılan Avrupa Şampiyonası'na götürülen farklı yaş gruplarındaki 25 sporcudan hiçbirisinin yarışı tamamlayamaması, dikkatleri bisiklet sporu üstüne çekti.
Sosyal medyada, çok sert geçtiği bilinen turlu şampiyonalara formsuz ya da deneyimsiz sporcu götürmenin anlamsızlığı tartışıldı. Onlara göre, büyük harcamalar gerektiren bu tür seyahatlerde alınan kötü sonuçlarla genç sporcular ezilmekteydi. Daha nahif düşünen gerçek bisiklet severler, bisiklet federasyonunun bütçesinin eskisinden çok daha yüksek olduğunu bilmemekteydiler. Federasyon, başta Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu olmak üzere uluslararası bisiklet organizasyonlarını finanse etmekte ve UCI'nin seçimli genel kurulunun yapılacağı şampiyonalarına katılımda çok eli açık davranmaktaydı. Sporcunun başarısı ikinci plandaydı...
Şurası açık ki, devletin turizme açacağı eşme yarımadası sahillerinden tutun da anakkale Köprüsü'ne değin uzanan ölçek ve çeşitlilikteki yatırımlarının tanıtımında bisiklet sporu kullanılmaktaydı. Keza uluslararası alanda hiç başarısı olmayan bir spor dalı olan bisikletin federasyon başkanının, UCI yönetiminde yer alması Türk sporunu yönetenler için bir prestij savaşına dönmüştü.