TMT'yi, TNT'yle karıştıran yaşlı çocuk

Başlık; fazla kısaltmalı ve spesifik oldu, o yüzden hemen girizgâhta spotunu yazalım yazının: "Türk Mukavemet Teşkilatı'nı; kısaltması TNT olan Trinitrotoluen adlı patlayıcıyla karıştıran yarım asırlık gazeteci; 'yaşlı çocuk' ortalığı karıştırdı." TMT'yi suikastlarla bilinen illegal bir oluşum olarak nitelendiren medya mahallesinin eski kadın muhtarı Ayşenur Arslan'dan söz ettiğimi anlamışsınızdır, efendim. İlk muhtar diyerek paye vermiş olmayalım, ondan çok daha kıdemliler var, ama piyasadaki en kıdemlisi o olduğu için eski diyorum. Önce şu çok tartışılan yayında tam olarak ne söylemiş Arslan, ona bir bakalım. İyice vakıf olmak için yayını da dinledim çünkü. Arslan'ın ilgili kısımdaki tam cümlesi şu: "Türk Mukavemet Teşkilatı, Ada'da (Kıbrıs'ı kast ediyor elbette) ve bu yakın hinterlandında suikastlarla bilinen bir illegal diyelim, bir yarı resmi bir oluşumdur." Anlatım bozuklukları kendisine ait. Bazen konuşma dilinde olabilir. Geçelim. Türkçe polisliğini bırakıp maddi bilgi hatalarını düzeltelim. TMT, Ada'nın yakın hinterlandında eğitim haricinde hiçbir faaliyete girişmemiştir. Eğitimler de aslında esas olarak Ankara'nın Zir Vadisi'nde yapılırdı. Ki Ankara da, Kıbrıs'ın hinterlandında olamayacak kadar Anadolu'nun merkezindedir. Ee, Mustafa Kemal Atatürk boşuna askeri ve siyasi merkez olarak keşfetmedi başkenti. Kimi zaman muhtemelen ulaşım maliyetlerini düşürmek için Mersin kırsalında eğitim yapıldığı da vakidir. Rahmetli İsmail Tansu'nun 2008'deki görüşmemizde öyle dediğini hatırlıyorum, yanlışım varsa, benden daha uzmanı, mesela bu konuları detaylıca araştırmış olan Ulvi Keser düzeltsin. Arslan, 'hinterland' diyerek söylediklerinin gücünü artırmaya çalışıyor. Kıbrıs'ın coğrafi olarak bile hinterlandı olamaz ki, askerisiyasi hinterlandı olsun. Kıbrıs'ın kendisi Anadolu'nun hinterlandı olabilir ancak. Hadi bunu da geçtik, ama TMT'nin; Kıbrıs'ın periferisinde, misal Yunan Adaları'nda hiçbir faaliyeti de olmamıştır. Çünkü TMT, Kıbrıs'taki evlerini, topraklarını korumak için mücadele eden oradaki mücahitlerden oluşuyordu. DEVLETİN MEŞRU ÇOCUĞU TMT, yarı resmi de değildir. Devlette yüzlerce belgesi var. JİTEM üzerine yıllarca yazıp çizmiş bir gazeteci olarak JİTEM'in, teşbihte hata olmaz 'devletin gayrimeşru çocuğu' olduğunu söyleyebilirim, ki onun bile belgeleri vardı devlette. Devlette TMT'ye ait yüzlerce belge var. Yani illegal değildi TMT. Sadece yarı resmi dese kurtarır, evet. Ama kesinlikle illegal değil, hatta sonradan varlığı inkâr edilmediği için JİTEM'in aksine 'devletin meşru çocuğu'. Hem TMT illegal idiyse Rum örgütü EOKA neydi peki 'İlk kanı' kim döktü Rambo kadar da mı hakkımız yok! Mason Ahmet Salih Korur'un Türk Mukavemet Teşkilatı için gösterdiği milliliğin milyonda birini gösteremiyorsanız susun da erdemden zannetsinler. Düzgün bir bürokrat olarak bilinen Korur'un Masonluk kimliğini ayrımcılık olsun diye vurgulamıyorum. Ama herkes bilir ki Masonlar, Fransız Devrimi sırasında ulus devletten yanalardı. Artık ulus devletin rakibi olan küresel sermayenin yanındalar. Ama bu bile, aralarından bazılarının -Korur gibi- milli konularda duyarlı olabilmesine engel değil. Arslan gibiler duyarlı değil anladık, bari saygılı olsalar. 27 Mayıs darbesinden sonra idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'dan sonra TMT işini en çok sahiplenenlerden biri Korur olmuştu. Doğaldır, Menderes'in sadık bürokratıydı. Uzun süre Başbakanlık Müsteşarlığı ve 1957'de dört ay, 59'da da üç ay süreyle vekâleten MİT'in atası olan kurumun, yani Milli Emniyet Hizmetleri'nin Reisliğini yaptı. Ayşenur Arslan, EOKA'nın ne olduğunu hiç olmazsa babasından öğrenmiş olmalıydı. Ne de olsa babasının uzun yıllar MİT'te çalıştığını söyleyen kendisi. Bir röportajında babasının politik nedenlerle Teşkilat'tan kovulduğu izlenimini oluşturmaya çalışarak oradan bile prim çıkarma derdinde olduğunu göstermişti. Hâlbuki babasının, MİT'te karargâhta veya sahada operasyonel bir görevi yoktu. İdari kadroda bir personeldi, tıpkı Can Dündar'ın babası gibi... EYMÜR: 'HAYAL GÖRÜYOR' Ve Teşkilat'tan emekliye ayrıldı. Ama Ayşenur Arslan, 2008 yılında MİT'in eski Müsteşarı Emre Taner'le MİT binasında yaptığı görüşmeyi 2016'da Oda TV'de bakın nasıl anlatıyor: "Medya mahallesinin bildiği üzere, babam uzun yıllar MİT'te çalışmıştı. Benim sol hareketlerin içindeki gençlik yıllarıma denk geldiği için, babamla 'görevi nedeniyle' hep çatışırdık. Ben, onun MİT görevlisi olmasından utanır, üzülürdüm. MİT'te neler yaptığını, 1973 yılında neden 'kovulduğunu' öğrenmem, bu yüzden uzun yıllar sonra mümkün olmuştu. Babam, görevi gereği Güneydoğu konusunda derinlemesine çalışmalar yapmıştı. Ve sonrasında, iki arkadaşıyla birlikte hazırladığı raporu MİT Müsteşarlığı'na sunmuştu. Raporda, kabaca ve özetle şu söyleniyordu: "Asker, bölge halkına, işgalci düşman ordusu gibi davranıyor. Bu tutum değişmezse, istikrar ve barış sağlanamaz.' Bu tespit ve öneri üzerine re'sen emekli edilerek MİT'ten kovulan babam, dava açmıştı." Burada tırnak içindeki cümlelerin içerdiği yargının yanlışlığı bir yana büyük bir çelişki var. O da şu: MİT'te bu tür spesifik raporları müsteşara sunabilmek için müsteşar yardımcılığı, hadi biraz daha esnetelim, daire başkanlığı görevini yürütmek gerekir. Ama Arslan'ın babasının MİT'teki görevinin bunlar olmadığı biliniyor. Baba Hüseyin Uyanık; idari kadroda şoför olarak görev yapıyordu. Demek ki Arslan, babasının MİT'ten ayrılma sebebini çarpıtarak anlatıyor. Ayrıca Ayşenur Arslan'ın 2006 senesinde Haftalık Dergisi'nde çalışırken bana şunu söylediğini biliyorum: "Babam MİT'te işkence gördü. Bunun sorumlularından biri Mehmet Eymür'dür." O dönemde 16 yıldır -ABD'de röportaj yaptığım 2000 yılından bu yana- tanıdığım Mehmet Eymür'e Arslan'ın bu iddiasını o zaman sordum: "Ben sadece örgütçüleri ve mafya liderlerini sorguladım. Sorguladığım meslektaş;