Sednaya'nın derin, kirli geçmişi

Daha geçmiş bir yana, 21. Yüzyıl'ın en korkunç hapishanelerini birden üçe kadar sıralayacak olsak herhalde gönül rahatlığıyla Suriye Sednaya, Irak Ebu Greyb ve Küba Guantanamo diyebiliriz.
Sednaya Cezaevi, Şam'ın yaklaşık 30 kilometre kuzeyinde bulunan bir cezaevi. 1980'lerin başında baba Esad, yani Hafız Esad döneminde inşa edildi. Bir pervaneyi andıran dış mimarisi var, ama mimarinin asıl derin yönü cezaevinin içinde ve alt katlarında...
1987 yılında faaliyete geçen cezaevi, rejim muhaliflerine uygulanan ağır işkenceler ve insan hakları ihlalleriyle daha o dönemden sabıkalı. Cezaevinde 'Beyaz Bina' adlı ayrı bir bölüm var. Hani Martin Scorcese'ın Zindan Adası filminde ağır psikiyatrik vakaların insanlık dışı koşullarda tutulduğu zindanlar vardı ya, işte onlar gibi...
İşte bu bölüm, yani Beyaz Bina, Suriye İç Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, muhaliflere zulüm merkezi haline geldi. Uluslararası Af Örgütü'nün 2017 yılına ait bir raporunda, 2011-2015 yılları arasında bu cezaevinde her hafta, bazen haftada iki kez toplu idamların gerçekleştirildiği belirtiliyor. Bu süreçte 5 bin ila 13 bin arasında insanın infaz edildiği tahmini var, tam sayı bilinmiyor. Af Örgütü, Sednaya'ya 'insan mezhabası' diyor.
SEDNAYA'DA ORGAN KAÇAKÇILIĞI YAPILDI
Muhaliflerin Şam'ı ele geçirmesinden sonra Sednaya Cezaevi'nden gözleri oyulmuş, karınları yarılmış cesetlerin görüntüleri de yansıdı. Bu da organ kaçakçılığı iddialarının bir karinesi niteliğinde.
Rejim yanlısı milislerin organ ticareti yaptığı yönünde bilgiler bulunuyor. Misal Talal Dakkak adlı bir milis liderinin, tutukluları organ ticareti için kullandığı ve hatta bazı mahkûmları aslanına yedirdiği söyleniyor. Dakkak, muhalif güçlerce yakalanıp infaz edildi. Bu iddialarla ilgili net bilgilere erişmek için Türkiye'nin garantörlüğünde uluslararası insan hakları örgütleri ve bağımsız araştırmacılar bölgede inceleme yapabilir.
Ayrıca, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), 2021 yılı itibarıyla cezaevinde 30 binden fazla tutuklunun işkence, kötü muamele ve infazlar nedeniyle hayatını kaybettiğini hesaplamış. Cezaevinin mimarisi de işkenceyi kolaylaştıracak şekilde tasarlanmış! 'Beyaz' ve 'Kırmızı' olarak adlandırılan iki ana binadan oluşan komplekste, yeraltı hücreleri de bulunuyor. Bu yeraltı katlarında, havalandırma yetersizliği nedeniyle binlerce mahkûm havasızlıktan boğulmuş veya boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Yer altına doğru öyle bir inşa edilmiş ki, matruşka gibi, açıldıkça açılıyor derine...
Bu arada bir ayrıntı olarak Baas Rejimi'nin işkence yöntemlerini bir Nazi işkencecisinden öğrendiğini not düşelim. Middle East Eye'da 12 Aralık'ta yayınlanan bir dosyada Esadlara işkenceyi öğreten Nazi olan Alois Brunner'ın işkenceleri anlatılıyor.
SS'te Adolf Eichmann'ın yardımcısı olarak görev yapan Brunner, Avrupa'daki Yahudilerin toplama kamplarına sürülmesinden sorumluydu. Bir de pişman olmayan cinsten. 1987'de Chicago Sun-Times'a verdiği bir röportajda "Hepsi ölümü hak ediyordu" demişti.