8.4'lük film, 9.9'luk hayat

1982 doğumlu bir kız çocuğu; 1995 senesinde o yıl fazladan sıcak ve kurak geçen Temmuz ayının 24. günü; Batı Trakya'nın Türk beldesi Gümülcine'de bir hastane odasında gözlerini açtı. Sanki ikinci kez dünyaya geliyormuş gibi...

Bir kaza geçirdiğini anımsıyordu, bir de aylardan Temmuz olduğunu... Başka da bir şey hatırlamıyordu; taze, çocuk dimağına rağmen...

Gözlerini açtığında ilk duyduğu cümleler Yunanca idi. Öncesini bilmiyordu; ama odada, bir doktor ve hemşirenin; Antik çağlardan, Herakleitos'tan beri kullanılan bir diyalekt ile meydana getirdiği diyalogu hafızasının derin kuytularına kaydetmişti:

"Ti synevi me autous tous anthrwpous" (Ne olmuş bu insanlara)

"Ayto to koritsi prokeitai episis na pethanei." (Bu kız da yaşamaz.)

"Alla thymata" (Başka ölü var mı)

"..."

Kız çocuğunun Yunancası zaten iyiydi, ne dediklerini ziyadesiyle anlamıştı; ama -çocuklara özgü bir sezgiyle- konuşan doktor ve hemşirenin kendilerini, yani 'Türkleri' sevmeyen insanlar olduğunu da hissetmişti. Bu yüzden diyalogun sonunu dinlemek istemedi; zaten şu an tek düşündüğü insan, babasıydı.

Sahi; babası, neredeydi

En son; buraya gelmeden önce, İskeçe-Gümülcine yolu üzerinde Susurköy kavşağında olduklarını hatırlıyordu. Sonra galiba bir kâbus görmeye başlamıştı.

O kâbusta bir traktörün ansızın önlerine çıktığını anımsıyordu. Kâbus, o sekansta bitmişti.

Gerçekte bir kaza geçirmişlerdi. Daha doğrusu kaza olduğundan bile emin olamadıkları bir kazakader kâbusu yaşamışlardı. Bir yıl sonra meydana gelecek Susurluk Kazası gibi değil de, 9 sene sonra Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde, 14 Temmuz 2004'te TÜBİTAK görevlilerini taşıyan aracın traktöre çarptığı kazaya benzeyecek bir kaza idi bu. Gene bir Temmuz kazası... Öyle ya; Temmuz, trafik kazalarını 'sever'.

Kız çocuğu; yine, yeniden "Başka ölü var mı" sorusunun tekrarını işitti:

"Alla thymata"

Cevap olarak "Sadık" isminin telaffuz edildiğini duyunca tekrar derin bir uykuya dalmak istedi. Ölüm gibi bir uykuya... Nitekim ameliyata alındıktan sonra zaten 12 günlük derin bir uykuya yatacaktı. Babasının doktorluk mesleğinde ilk ihtisasını yaptığı Gümülcine (Komotini) Sismanoglio Devlet Hastanesi'nde... İç kanamalar yüzünden ölüm ve hayat arasında gidip geldiği 12 günün sonunda patlak akciğeri bir nebze toparlanmıştı. Yüzüne de 120 dikiş atılmıştı. Durumu iyiye gitmeye başlar başlamaz bir ambulans uçakla çocuğu, İstanbul Koşuyolu Eğitim Araştırma Hastanesi'ne getirdiler. Böylece, Sadık Ahmet'in ölümünün ardından ailesinin fertlerinin anavatanda kendilerine yeni bir hayat kurmalarının ilk adımı atılmış oldu. Eşi Işık Hanım, oğlu Levent ve kızı Funda... Funda Sadıkahmet, doğumunun 75. yılı anısına 2022'de basılan kitapta babasının ardından şunları yazdı:

"Okumayı öğrendiğimde ilk okuduğum duvar yazısını asla unutamam. Evimizin tam karşı duvarına koca koca harflerle yazılmıştı. 'Sadık Ahmet ölecek!'. Sen daha ölmemiş ve akşam eve gelmiştin. Uzun bir zaman yoktu bu duvar yazısıyla 24 Temmuz'un arasında! Meğer bu uyarı gelen ölümün habercisiymiş..."

ALBAYLAR CUNTASI GELDİĞİNDE ÖĞRENCİYDİ

Bugün Üç Boyutlu Portre'de IMDB puanı bugün itibarıyla 8,4 olan TRT ve MCG ortak yapımı Sadık Ahmet filmi vesilesiyle Doktor Sadık Ahmet'in 9.9'luk hayat hikâyesine odaklanacağız. Hayatıyla ve ölümüyle tekmil öyküsü film olmayı ziyadesiyle hak eden biri Doktor Ahmet. 48 yıllık ömrünün ilk yıllarından başlayalım:

Sadık Ahmet, 7 Ocak 1947 tarihinde Gümülcine'ye bağlı Küçük Sirkeli (Agra) köyünde dünyaya geldi. Dedesi bir değirmenciydi ve bu lakapla anılırdı. Sadık Ahmet, isimlerini dedesinden ve babasından almıştı. Dedesinin adı Sadık, babasının ismi Ahmet'ti.

Sadık Ahmet, Yunanistan'da İkinci Dünya Savaşı'ndan çok değil, bir yıl sonra patlak veren ve toplamda 185 bin kişinin hayatını kaybettiği iç savaş döneminde (1946-1949) döneminde doğmuş bir 'Baby Boomers' idi.

Mezkûr dönemde Batı Trakya'daki Türk köyleri zaman zaman çetecilerin saldırılarına uğrardı; bu saldırılardan Büyük Sirkeli ve Küçük Sirkeli köyleri de nasibini alırdı. Çetelerin üç yıl süren saldırılarından bir biçimde korunmayı başarıp ailesini hayatta tutan Sadık Ahmet'in babası, geçimini çiftçilikle ve köydeki at arabalarına tekerlek yaparak sağlardı.

Sadık Ahmet, 1954-1960 döneminde Küçük Sirkeli köyündeki ilkokul eğitiminin ardından, 1960 yılında Batı Trakya Türkleri'nin tek orta öğretim kurumu olan Celal Bayar Ortaokul ve Lisesi'nde eğitime başladı. Okula devam ederken Yunanlılar, Celal Bayar Okulu'nun ismini 'Komotini Müslüman Ortaokulu ve Lisesi' olarak değiştirdiler. Batı Trakya Türklerine, 'Türk' dememe stratejisi doğrultusunda...

Bu okuldan mezun olup bölgeye doktor, diş hekimi, eczacı ve avukat olarak geri dönen Türklerin sayısı hiç de az değildi. Ancak bunlardan yalnızca biri, Türk kimliğini Yunanlılara kabul ettirmek üzere siyasete soyunacaktı.

Sadık Ahmet, 1966-67 döneminde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bir yıl okuduktan sonra Selanik Aristoteles Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırdı ve 1974'te bu okulu bitirip tıp doktoru oldu. Sadık Ahmet'in Selanik'teki üniversite öğrenciliği Yunanistan'daki 'Albaylar Cuntası' dönemine denk geliyor. Bu; Sadık Ahmet, bütün Batı Trakya Türk'ü erkekler gibi Yunan ordusuna askerlik yapmak zorunda olduğu için de önemliydi.

Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğum yeri Selanik, Sadık Ahmet'te derin izler bıraktı. Nitekim Ahmet, Selanik ile ilgili duygularını "Selanik günleri, benim hayatımın en çapraşık, en karışık duygularının içimde fırtınalar gibi estiği günlerdir. Bir tarafta muhteşem eserleri görüyor, gururlanıyor, diğer taraftan içine düştüğümüz durumu düşünüyor, hüzünleniyordum" cümleleri ile anlatmıştı.

'AYŞE TATİLE ÇIKINCA' ASKERLİĞİ UZADI...

Sadık Ahmet'in Yunan ordusundaki askerlik süresi normalde 24 ay idi, ama Doktor Ahmet toplam 34.5 askerlik yaptı. 1974'te yedek subay adayı olarak Yunan ordusuna katıldı. Ancak doktor olmasına rağmen yedek subay yapılmadı ve askerliğini piyade er olarak yaptı.

Acemi birliğini Korent'te tamamladıktan sonra Patras'a gönderildi. Gerek Korent, gerekse Patras; Rum isyanlarında pek çok Müslüman'ın katledildiği Mora Yarımadası'nda idi ve Batı Trakya'ya çok uzaktı.

Dr. Sadık Ahmet'in Yunan ordusuna katılmasından birkaç ay sonra Kıbrıs'ta sular ısındı. Albaylar Cuntası'na bağlı olarak Ada'yı bir oldu bitti ile Yunanistan'a bağlamak amacıyla Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı darbe yapıldı. Sonra gene bir Temmuz günü, 15 Temmuz 1974'te Nikos Sampson iktidara geldi.

Ada'nın Yunanistan'a bağlanması anlamına gelen bu 'de facto' duruma cevap olarak Türkiye Cumhuriyeti, garantörlük hakkının gereğini yerine getirerek 20 Temmuz 1974'te 'Ayşe'yi tatile çıkardı' (Kıbrıs Barış Harekâtı'nın meşhur parolasıdır), yani Ada'ya çıkarma yaptı.