Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın araya giren Biden'li yıllardan sonra yeniden Beyaz Saray'da ağırlanmasını, uzaktan -TV ekranından- izlerken, bir ara, "Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap" şarkısını terennüm ettiğimi fark ettim.
Hatırladığım şarkıdaki "Bu ne sevgi" bölümü, Donald Trump'ın konuğuna gösterdiği olağanüstü ilgiye dayanıyordu: Dakikalar önce kapıya çıkıp orada beklemesi… Gazetecilerin sorularına cevap verirken sürekli duyduğu hayranlığı ifade etmesi… Erdoğan'ın itibarlı konuklara tahsis edilen Blair House'da ağırlanması…
Uğurlarken, Trump'ın konuğunu öpmeye hazırlandığını düşündüren bir an bile oldu…
ABD Başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı gerçekten seviyor…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, ekranlara yansıyan görüntülerde fazla sevinçli görünmedi; "Bu ne ızdırap" diyen şarkıyı bu sebeple hatırladım.
Ziyareti Külliye'de planlayanlar, onlara yardımcı olan diplomatlar, başarılı geçmesi için en ufak ayrıntıyı dahi ihmal etmemişler…
Yolculuğa çıkılacak gün ABD'ye uygulanan bazı ek vergilerin kaldırılması sözgelimi…
Bu jest bana, Birinci Körfez Savaşı'nda (1990-1991), Kerkük-Yumurtalık boru hattının kapatılması tavsiyesinde bulunmak üzere Türkiye'ye gelecek ABD'nin o zamanki dışişleri bakanı James Baker'a dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yaptığı sürprizi hatırlattı…
Baker, Ankara'ya indiğinde, Türkiye'nin petrol boru hattını kapattığı haberini öğrenecekti.
O olay ve Irak'a ABD'nin askeri müdahalesine gösterilen başka kolaylıklar, Baba Bush nezdinde, Türkiye'yi "ABD'nin stratejik ortağı' konumuna taşıdı.
Blair House'da ağırlanan ilk Türk devlet adamı Özal oldu.
Sonraki devlet ziyaretlerinde bir de Tansu Çiller'in aynı muameleye tabi tutulduğunu hatırlıyorum.
Ek vergilerin ziyaret öncesi kaldırılması Washington'da iyi karşılanmış olmalı. O jeste, Trump tarafından, bayağıabartılı jestlerle karşılık verildi.
Düşünün, düne kadar komşumuz Rusya'dan almakta olduğumuz doğalgaz yerine, ülkemize uçakla 10-15 saat uzaklıkta bulunan ABD, sıvılaştırılmışını (LNG) gönderecek…
"Abartılı jestler" ile kast ettiğim yalnızca sözlü ifadeler değil, böylesine aklı zorlayan tasarruflar…
Yeter ki, Türkiye, son on yıl boyunca sergilediği dış politika tercihini değiştirsin ve Moskova yerine Washington'u dost bilip kritik konularda ona göre tavır almayı yeğlesin…
"Acaba sonradan unutulur mu" diye düşünmeye dalmışken, Beyaz Saray görüşmesinden protokole bağlanan neredeyse tek jest bu oldu.
Demek ki, ABD ülkemizin eksen değiştirmesi konusunda ciddi.
İlk elde akıl almaz gibi gelen bu sözlü jestin protokole bağlanma ihtiyacı duyulması, Ankara'nın ABD'ye uygulanan bazı ek vergileri kaldırdığını ilan ettiği gün, iktidarın küçük ortağı MHP'nin lideri Devlet Bahçeli'nin sürpriz çıkışıyla ilgilidir sanıyorum.
Ülkemizin Batı ülkeleri ve özellikle de ABD ile yakınlık yerine, 'TRÇ' diye kodlanmış Türkiye-Rusya-Çin ittifakı tavsiyesi bu.
Bahçeli'nin böylesine hayati bir konudaki çıkışı herhalde iktidarın büyük ortağı tarafından hafife alınmaz.