Etrafta fark ettiğim umutsuzluğun bana hatırlattıkları

Katıldığım 'yazarlık kursu'nun ilk gününü sanki dünmüş gibi hatırlıyorum.

Lisede olduğumu sanıyordum, yaşça daha da küçükmüşüm. Hakkındaki kapsamlı bir makalede verilen ''Avukatlık stajını 1963 yılında İzmir'de tamamlayan Galip Erdem, 1965 yılında Ankara'ya dönmüştü'' bilgisine bakılırsa, daha da erken bir dönemimde olmalı Galip Erdem'in rahle-i tedrisinden geçmem...

1965 yılında 15 yaşındaydım çünkü.

Galip Erdem ise, 30'lu yaşlarını sürdürürken mukaddesatçı kesimin okuduğu gazetelerde yazılarıyla ismini duyurmuş biriydi. İzmir'de bulunduğu kısa dönemde, Türk Ocağı bünyesinde yazarlık kursu açmıştı. Ocağın toplantılarına devam ettiğim için haberdar olunca kursa ben de katılmıştım.

Dün gibi hatırladığım kursun ilk günü, cılız bünyeli ders hocası, tahtaya şu özlü sözü yazmıştı: ''Umut iyi bir sabah kahvaltısıdır, ama öğle yemeğine yetmez.''

Özlü sözün altında Francis Bacon adı yazılıydı.

Bizden istenen, o özlü sözden ne anladığımızı bir deneme yazısında kaleme almaktı.

Hafızam bundan sonrası için bana ihnaet ediyor: O gün hocaya nasıl bir yazı teslim ettiğimi hatırlamıyorum.

Devamsızlıklar yüzünden kısa süren kursun yararını ise unutamam…

Yukarıda aktardığım ilk gençlik günlerimden anımı biraz açmamda yarar var.

Galip Erdem hayatı boyunca milliyetçi kesimin kalemi olarak bilinmiş bir yazardı. Yazılarından oluşan kitaplar vefatından sonra bile okuyucu buldu, şimdi de buluyor.

İzmir'de avukatlık stajı için geçirdiği kısa sürede çevresi içerisine girdiği Türk Ocağı o dönemde Dr. Baha Kitapçı'nın başkanlığında, 'sağ' genel başlığı altında değerlendirilebilecek insanları her Cuma akşamı bir araya getirebiliyordu.

Tartışmalı bir ortamda hem de…

'Sağ' diye bilinen kesimin küçük flamalar altında kendilerini daha dar bir alana hapsetmeleri çok daha sonra söz konusu olacaktı.

Dindarlar bir yana savuruldu, milliyetçiler başka bir yana; o dağılmışlık hâlâ sürer…

Çok sonraları, dindarlar, kendilerini daha da darlaştırılmış alanlara hapsedeceklerdi.

Kursun başlangıç gününde tahtada okuduğum Bacon'un (1561–1626) kendisine atfedilen 'doğal felsefe' anlayışı çerçevesinde ifade ettiği 'umut' tanımıyla ilgili neler yazdığımı hatırlamıyorum, ama o dönemde, bayağı genç ve kendine ilerleyeceği bir yol arayışında olan ben, hayatla ve gelecekle ilgili umut dolu olduğumu biliyorum.

Herhalde İngiliz filozofun 'umut' için çizdiği olumsuz öngörüyü beğenmediğimi ifade eden bir yazı yazmışımdır.

Ülkenin karşılaştığı ilk askeri darbenin ertesiydi o yıllar; Demokrat Parti siyasi kadrosu tasfiye edilmiş, devletin on yıl boyunca yönetiminde bulunmuş başbakan ile iki bakanı idam edilmiş, kadronun diğer isimleri de kendilerini aşağılamayı amaçlayan bir yargı sürecinin ardından cezaevlerine tıkılmışlardı.

Öyle bir ortamda bile umutlu olunabiliyordu.

İhtilale –o ilk darbe '27 Mayıs İhtilali' olarak anılmaktaydı–, evet ihtilale destek çıkanlar ve onların okuduğu gazeteler de vardı; darbeye, darbeyle gerçekleştirilen tasfiyelere ve askerlerin ülkeye getirmek istedikleri düzene karşı olan ve onların takip ettiği gazeteler de…