En zorlu meslekler hangileridir dersiniz

Son yıllarda mesaimi yarıya yarıya Ankara ile İstanbul arasında bölünerek geçirdim.

Son çeyrek yüzyılda etkisi azalsa da başkent Ankara ülkemizin siyasi merkezi. İstanbul ise, şimdilerde 'medya' diye adlandırdığımız basının geleneksel merkezi sayılabilir.

İki kent arasında bölünmüşlük, dostluklar öyle gerektirdiğinden, siyaset ve siyaseti yorumlayanlarla yollarımın daha fazla kesişmesine yaradı.

O sayede, bir gözlemci olarak, bir iddiamı buraya taşıyabilirim sanıyorum: Her meslek alanının kendine özel zorlukları, sorunları var elbette ama ben günümüzde iki uğraş alanı mensubunun işinin başkalarından daha zor olduğuna inanıyorum: Siyasiler ile siyasi yorumcuların…

Ülkemiz, varoluşunun sorgulandığı bir dönemden geçiyor. İçeride ve dışarıda devasa sorunlarla karşı karşıya; o sorunları geride bırakmak ve tarihin kendisine yüklediği misyonu üstlenebilmek için olağanüstü çabalar göstermek gerekiyor…

O çabaların yürütücüsü olmak iktidarı ve muhalefetiyle siyasilere düşüyor…

'Kürt sorunu' diye anılan dert için açılmış 'Terörsüz Türkiye' süreci yürütülüyor içeride; ancak yalnızca ülkemizin özel şartlarına bağlı olsa nispeten rahatça çözülebilecek o sorun, çevremizde meydana gelmekte olan gelişmeler yüzünden dış etkilenmelere de açık.

Suriye'de yarım yüzyıllık Baas Partisi rejimi yıkıldı; onun yerini alan yeni yüzler 'meşruiyet' mücadelesi veriyorlar ve fiili olarak üçe ayrılmış görünen ülkenin bu durumu Türkiye'yi ve yürütülen süreci etkiliyor.

Türkiye bu sebeple kendisine dış dost arayışında.

Önceleri dostunu kuzeyinde -Rusya'da- aradı; orada da kalmayıp Doğu'ya, Asya'ya -BRICS ülkelerine- doğru ittifak arayışlarına girdi.

Nedense son anda dümen Batı'ya, ama bayağı uzak Batı'ya -ABD'ye- çevrildi.

Uzaktaki ABD ile dostluk belki olumlu sonuç getirebilir, ama onu dengelemede işe yarayan daha yakın Batı -Avrupa- artık eski gücünde değil.

Buna karşılık, ABD ile aynı zeminde buluşulamayacak çetrefilli konular var. Onun dünyada vazgeçemeyeceği tek bir sevgili dostu -İsrail- bulunduğu biliniyor.

Türkiye'de siyaset yapanlar, iktidarı ve muhalefetiyle, böylesine bir zeminde kendilerine yol bulmak zorundalar.

Siyaset ateş üzerinde yürümek gibi bir şey ülkemizde.

Bu durum kaçınılmaz olarak siyaseti sertleştiriyor.

Gücünü dosta-düşmana gösterebilmek için hiç yapmaması gereken yanlışlara sapabiliyor iktidar…

Yapılan yanlışlıkların dış etkilere açık olmaktan ürediğini iddia edecek değilim, ülkede olan iyi-kötü her şey ister istemez yerel şartlarla da sıkı sıkıya bağlı elbette.

Muhaliflere göz açtırmamak, seçilmişlere cezaevini ikinci adres yapmak, dışarıda bulunsalar çözüme kavuşturulmak için çaba gösterilen gündem konularında yardımcı olabilecek Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi isimleri hapiste tutmak, daha çok iç mülahazalarla ilgili tasarruflar…

Ancak, yine de, siyaset alanındaki sertleşmede, işitmezden gelinerek geçiştirilecek sözler, yazılar ve sosyal medya mesajlarını yargı konusu yapıp cezaevleri nüfusu olarak dünyada ilk sırada yer almak biraz da dışarıya güç sergilemek niyetiyle ilgili geliyor bana.