Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Donald Trump'ın ikinci dönemi sırasında gerçekleşen ilk Beyaz Saray ziyaretini de kapsayan ABD ziyareti hakkında çıkan değerlendirme yazılarını okurken bir yandan da kendi bilgilerimi test ediyorum.
Sebebini açıklayayım.
Trump alışıldık bir siyasi figür değil. ABD'yi dünyanın en güçlü ülkesi, kendisini de gelmiş geçmiş ABD başkanlarının en kudretlisi olarak gördüğü gibi mevcut dünya liderlerini de beğenmiyor. Beğendikleri de var, onlardan söz ederken muhataplarının "Keşke beğenmeseydi" tepkisi verebileceği bir dil kullanıyor…
İkili ilişkilerde hep kısa vadeli hesaplar içerisinde bulunduğunu belli ediyor. Ülkesinin çıkarları ile kişisel çıkarları çoğunlukla paralel ve eş değerde. Bir daha seçilemeyeceğini bildiği için uzun vadeli projeler yerine hemen sonuç alınabilecekleri yeğliyor.
Ülkesini kendince 'yeniden büyük' yaparken kişisel çıkarını ihmal etmemeyi de hakkı olarak görüyor.
Uyguladığı sistem şu:
Hedef seçilen ülkelere, büyükelçi olarak, kendi yakın çevresinden, yaşı ileri, cepleri dolu olan işadamlarını gönderiyor. Onların hazırladığı zemin üzerine, resmi temaslar öncesinde, ailesinden birileri o ülkeye uğruyor. Esas temas öncesinde istek ve talepler karşı tarafa o yolla iletilmiş oluyor…
İstek ve talepler de Trump'ın sıkça kullandığı 'büyük' sıfatına uygun oluyor genellikle.
Örnek olay birkaç ay önce yaşandı.
Mayıs ayında, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) gerçekleşen Körfez ziyareti öncesinde damadı Jared Kushner bölgedeydi. Suudi Arabistan 142 milyar doları hava ve füze savunma, hava kuvvetleri, deniz güvenliği, sınır güvenliği, iletişim sistemleri gibi silah ve askeri teçhizat olmak üzere 600 milyar dolarlık yatırım taahhüdünde bulundu. Ayrıca enerji, mineral kaynaklar, uzay, iletişim altyapısı gibi alanlarda işbirliği sözü de aldı Suudlulardan Trump.
Katar'a gelince… Askeri silah ve teçhizat, üs modernizasyonu, havayollarına yeni uçaklar alınması alanları dahil olmak üzere ABD ile Katar arasında 1.2 trilyon dolarlık bir anlaşma imzalandı.
BAE'den de, içinde Boeing 787 ve 777X uçakları alımının da bulunduğu toplamda 1.4 trilyonu bulan taahhütler almadan Körfez ziyaretinden dönmedi Trump.
Dönerken, ziyaretini izleyen gazetecilere, Trump, Körfez'den, ABD'nin 3 trilyon dolar daha zenginleşmesiyle dönüldüğünü açıkladı.
[Emirler ve şeyhler muhatabın özelliklerini bildikleri için kendisine ileri tarihli bol taahhütlerde bulunmakta bir mahzur görmediler. Toplam 3 trilyon dolarlık taahhüdün ne kadarı hayata geçecek, bilmek zor.]
Yalan söylemekten ve söylediklerinin yalan olduğunun anlaşılmasından da çekinmeyen biri Trump. Önceki gün BM Zirvesi'nde yaptığı konuşmanın neredeyse her paragrafı doğruluğu kuşkulu veya düpedüz yalan ifadelerle örülüydü.
Davranışları ABD'nin kuruluş felsefesine uygun olmadığı, genellikle anayasa ve yasalar engeliyle karşı çıkılmayı gerektirdiği için de, eleştirilere tahammülü yok.
Basın özgürlüğüne, gösterilere tahammülsüzlüğü bundan…