Gazeteciliğe gözaltı mı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir basın toplantısı düzenleyerek haklarında yürütülen davalarda aynı bilirkişinin tayin edildiğini öne sürdü."Hep karşımıza Satılmış Bey"çıkıyor diye sızlandı.

Saraçhane'ye gidip İmamoğlu'nu yerinde dinleyen CHP yandaşı gazeteciler ertesi gün köşelerinden hükûmete verip veriştirdi. HalkTV, Barış Pehlivan'ın bilirkişi ile yaptığı telefon görüşmesini yayınladı. Savcılık harekete geçti. Genel yayın yönetmeni, yayın koordinatörü, sorumlu müdür, program sunucusu ve Pehlivan gözaltına alındı. Barış Pehlivan, kaydı kendisinin yayınlamadığını söyledi. Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklandı,diğerleri serbest bırakıldı.

Bir siyasetçinin itham ettiği kişiyi bulup görüşmek gazetecilik faaliyetidir. Nitekim Yeni Şafak bilirkişiye ulaşıp kısa açıklamasını yayınladı. Bilirkişi gazeteye geçmişte AK Parti ve MHP hakkında da olumsuz raporlar hazırladığını ancak kendisine aba altından sopa gösterildiğini söyledi.

HalkTVo görüşmeyi izinsiz yayınlamamalıydı. Nitekim, şüpheliler bunun doğru olmadığını mahkemede kendileri de ikrar etti. Hadi kayıt yayınladı diyelim. Bunun karşılığı tutuklamak mı olmalıydı İşte orada emin değilim.

Burada meslektaşlarımızın gazetecilik değil, zan altındaki bir siyasetçiyi koruma ve hatta yargıya baskı yapma adına hareket ettiklerini söylemek abartı olmaz. Nitekim tartışmanın odağındaki isim Barış Terkoğlu, basın toplantısında İmamoğlu'na"Sayın başkan siz de kabul ediyorsunuz ki bu soruşturmalar ve tutuklamaların perde arkasında siyasi saikler var. Hâl böyleyken adaylığınızı açıklamayı düşünüyor musunuz"diye niyet beyan eden bir soru yöneltti. Ama yine de biz niyete değil olguya bakmak durumundayız. Tutuklama ağır;öte yandan"gazetecilik yargılanıyor", "mesleğimizi yapamıyoruz"demek de tevatür.

Hani basın özgürlüğü

Nagehan Alçı, İmamoğlu'nun kendini kurbanlaştırma ve kahramanlaştırma döngüsünün Türkiye'ye zarar verdiğini yazdı. El hak! Mağrur kişi, mağdurları oynadı. İcapçı HalkTV'ciler de kahramanlarının pelerinlerinden tutup şöhretlerini artırmaya çalıştı."Gazetecilik suç değildir"diye bağırdılar. Bengü Türk Genel Yayın Yönetmeni Ünal Kaya cevabı yapıştırdı:Patronunuz Cafer Mahiroğlu daha birkaç gün önce yaptığımız bir haber nedeniyle 3 milyon lira tazminat talep etti!

Boşuna uğraşmayın

Yüz yıllık cumhuriyetin üçüncü evresinde binlerce asker atıldı ordudan. Hele ki 28 Şubat döneminde tam bir kıyım yapıldı. Gerekçeleri şuydu:"Eşi başörtülü. Namaz kılıyor. İçki içmiyor. Sosyal toplantılara katılmıyor. Ailesi dindar. Oruç tutuyor."Askerin çocuğunun isminin"Merve, Büşra, Miraç"olması bile ihraç sebeplerinden biriydi. Kılıç ve nutuk çektikleri için değil... Cuntaya karşı çıktıkları için değil. Siyasi beyanat verdikleri için değil... Temel insanivasıflarından dolayı atıldılar. Aralarında mesleki geçmişi takdirnamelerle dolu, hiç disiplin suçu işlememiş çok başarılı subaylar vardı. Gözünün yaşına bakmadılar. İhraç edildikten sonra bu askerlere kapılar kapandı. İstihdam eden şirketlere baskı uygulandı. Bu yüzden birçoğu süt sattı, pazarcılık, köftecilik, seyyar satıcılık, serviş şoförlüğü yaptı. Canına kıyanlar oldu. Siyasiler de bastırıldı. Bugünkü gibi