Deprem bölgesinde en çok yardım yapan şirketlere Adıyaman'da plaket verildi.
Ziraat Bankası da bu kuruluşlardan biriydi. Deprem yayınında 20 milyar lira 'bağış' vadetmişlerdi.Bankanın genel müdürü plaketini Cumhurbaşkanı'nın elinden alırken "Burada en büyük hayırsever benim, en çok parayı ben verdim" dedi.Genel müdürü ikaz ihtiyacı hisseden Cumhurbaşkanı "Koskoca devlet bankası. Bırak sen, ben verdim deme, devlet verdi" diyerek fırça attı.Sayın genel müdür vazifesini o kadar benimsemiş, koltukla o kadar bütünleşmiş ki "Ben verdim" diyor.İşte bu hissiyatından olsa gerek milletin hizmetine amade bankayı yönetirken ayırımcılık yapıyor, bunda da bir beis görmüyorlar. Kimi küçük yayınları bile ilana boğan kamu bankaları, elinizde tuttuğunuz bu gazeteye 8 yıldır bir tek ilan vermiyor. Ülkenin en çok satan gazetesi Türkiye'yi es geçiyorlar. Eleştirdik diye tavır aldılar. Sadece Ziraat mi, hepsi yaptı bunu.Geçen bir gazete kamu bankalarının bir yılda 3,7 milyar TL reklam ve ilan harcaması yaptığını yazdı. Bu harcamaların içinde gazete olarak tek kuruş hissemiz yok.Geçen senelerde CHP'nin Türkiye İş Bankasındaki hisselerini gündeme taşıdık. Kanuni düzenleme yapılmasını, CHP'lilerin yönetimde olmaması gerektiğini yazdık. İş Bankasından tek bir tepki gelmedi. "Vay bizi eleştirdiniz ilanınızı keseriz" denmedi. Kurumsal çizgilerini bozmadılar, hakkaniyet ölçülerini hiçbir zaman aşmadılar. Çünkü bankayı babalarının malı görmüyor, profesyonel bakıyorlar.RTÜK Başkanı haksız mıRTÜK Ebubekir Şahin, ana haber bültenlerinde çok sayıda şiddet içeriğine yer verildiği ve sunucuların tarafsızlıktan uzak, maksatlı yorumlar yaptığı eleştirisinde bulundu. Olumsuz haberlerle vatandaşın karamsarlığa itildiğini ifade etti. "Ülkemizde enerji, savunma sanayisi, yerli ve millî teknoloji, sanat, kültür ve spor olmak üzere birçok alanda başarılı çalışmalar ortadayken, karamsarlık aşılayan yandık, bittik, mahvolduk haberciliğinin kimseye bir faydası yoktur" dedi. Ardından da bunu yapanlara en üst sınırdan ceza yazılacağını bildirdi.Şahin eleştirilerinde haksız sayılmaz. Bu mevzuları daha önce yazı konusu yaptım. Fatih Portakal'ın başlattığı Ece Üner'in "ana haberde haber-yorum" tarzının doğru olmadığını; kanlı güvenlik kamerası görüntülerinin yayınlanmasının toplum sağlığını bozduğunu yazdım.Türkiye'yi 1950'dan bu yana -bir iki yıl hariç- sağ iktidarlar yönetti. Medya da hep solun elinde oldu. Bundan dolayı toplumda 'haber olumsuz olmalıdır' kanaati yerleşti. Oysa toplum yaşayan bir organizmadır. Haber değeri taşıyan olumlu hadiseler de vardır, olumsuz da. Yeni ve önemli olan, geniş kitleleri ilgilendiren her gelişme haberdir. Gazetecilere bunları çarpıtmadan aktarmak düşer. Ülkeyi 'toz pembe' göstermek kadar 'kapkara' göstermek de sağlıklı bir yaklaşım olamaz. Ama bu durumu gazetecilerin, ombudsmanların, meslek kuruluşlarının, akademisyenlerin ve hatta siyasi kişiliklerin tartışması gerekir. Yani eleştirilerinde haklı olsa bile RTÜK Başkanı'nın dillendirmesi hele ki ceza sopasını göstermesi doğru değil.Dışsal devrim!Müzmin anchorman Fatih Portakal yine ekranları bırakma kararı aldı. Beş yıl önce Fox TV'den ayrılmış, "İçsel devrime ihtiyacım var" diyerek İzmir'deki çiftliğine yerleşmişti. Kendini bahçeye, tarlaya, tapana vermişti. Sonra YouTube yayınlarına başlamıştı.