İstanbul'un ruhuna yolculuk

Bugün sizi gökdelenlerin, lüks restoranların, pahalı mönülerin ötesinde bir İstanbul'a götürüyorum. Şehrin ruhuna yolculuk.

1)- Eskilerin deyişiyle Nefs-i İstanbul'a... Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan'la uzun süre önce yaptığımız bir sohbet. O kadar etkilemişti ki...

Aylar geçti. Belki yıl oldu. Ama okumaya doyamadığım yayınlarından birisi var ki.

Aniden dikildi karşıma. Daha yeni sindirebilmiştim ki... Depremlerle birlikte yeniden depreşti.

"Eyvah" dedim; "Ya bir depremle kaybedersek..."

"Hafıza ve Miras"

"Fatih'in edebiyat durakları..."

Suriçi'nde Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, yüzlerce şaire, romancıya, ressama mekân olmuş kahveler, lokantalar, konaklar, meydanlar, gölgesinde şiirler açan çınarlar, kubbeler...

Her birinin ayrı bir öyküsü. Her kahvehanenin Türk edebiyatına yön vermiş müdavimleri.

Haberin Devamı

Şehzadebaşı Caddesi'nden yürüsek; Orhan Veli'nin "İstanbul'un orta yeri sinema" dediği direkler arasına dönsek.

Zaman tünelinden geçip,

Edebiyat tarihimizin o muhteşem dekoruna düşeriz.

İşte; Nazım Hikmet'in Orhan Selim adıyla yazdığı Alman Çeşmesi: "Ayasofya halis Bizans, Sultanahmet Türk, Dikilitaş Mısır'dır. Alman Çeşmesi ne Osmanlı ne Mısır ne de Bizans'tır. Dikkat ettim güvercinler her halis kubbeye, gölgesi serinlik yaratan her saçağa konuyorlar. Onların konmaya tenezzül etmedikleri bir saçak, bir kubbe var. Alman Çeşmesi... Sultanahmet Meydanı'nı bu biçimsiz şark-operet dekorundan kurtaramaz mıyız"

Fatih'te her taş, her kubbe işte böylesine ateşli yazılır.

İşte Sezai Karakoç'tan Sultan Ahmet Çeşmesi:

"Su yerine süs akıyor

Deliklerinden...

Tramvayın köşeleri sarıdır. /Ortasına oturmuş mesut bir sağır.

Bütün gün türkü çağırır./ Erir çeşmenin iki göz bebeği.

Ben o kanlı kızgın

Gözyaşlarıyım çeşmenin..."

Haberin Devamı

Orhan Kemal, İkbal gibi İstanbul'un birçok kahvesini iyi bilirdi.

2)- MUHTEŞEM BİR ESER

"Fatih'in edebiyat durakları"nı Turgay Anar hazırlamış. Üstat o kadar titiz çalışmış ki. O kadar güzel anlatmış ki. Okurken sanki ben de Yahya Kemal'le Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Erzurum sohbetini dinliyorum.

Şehzadebaşı Külliyesi'nden Suriçi'ne yürüdükçe, Hacı Mustafa'nın çayhanesinde 18 yaşındaki Mithat Cemal'le Mehmet Akif'in sohbetlerine katılıyorum. Daha doğrusu Akif anlatıyor, biz dinliyoruz.

İşte Kazım'ın kıraathanesinde Halit Ziya ve Rıza Tevfik. Ruhun ölümsüzlüğünü konuşuyorlar.

Ferah Tiyatrosu'ndan geçip Beyazıt Meydanı'na dönmeden Zeynep Hanım Konağı'nda Yahya Kemal'i ve Namık Kemal'i buluyorum.

Haberin Devamı

Tevfik Fikret

3)- NAMIK KEMAL'İN OYUNU TUTMUYOR

Zeynep Hanım Konağı'nın sahibi Yusuf Kamil Paşa konakta edebi entelektüel toplantılarıyla tanınır.

Bir gün Namık Kemal Barika-ı Zafer isimli eserinin temize çekilmiş bir nüshasını alır, rahatça görülebilecek şekliyle cebine koyup Paşa'nın konağına gider. Paşa nüshayı Namık Kemal'in cebinde görünce "Bu nedir" diye sorar. Kemal de geçen gün sahaflardan aldığı elyazması bir dergide bir eserle karşılaştığını, beğendiği için onu kendi el yazısıyla yazıp buraya getirdiğini söyler. Ve "İzin verirseniz bunları okuyayım" der. Ve okumaya başlar. Misafirler okunanları dinlemektedir. O kadar beğenilir ki Yusuf Kamil Paşa kendini tutamaz: "Kemal Bey dur, eskiler böyle halt yiyemezler bu kitap senindir" der.

Haberin Devamı

4)- NE GÜZEL BİR İSİM: "KÜLLÜK KAHVESİ"

Küllük, Beyazıt Camisi'nin türbe kapısının ön tarafındaki alanda meşhur Emin Mahir Efendi Lokantası'nın bulunduğu bölümde yer alırdı. Caminin diğer tarafı Sahaflar Çarşısı ve Çınaraltı Kahvesi'ydi. Burası tam anlamıyla bir açık hava forumuydu. Kimler gelmezdi ki. Şu müdavimlere bakar mısınız; Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin