ALİ

Küçük İskender eve geldiğinde ilk kez "Ali" şiirini okumuştu:

"Öyleyse ben size hep Ali" diyeceğim.

'Acı'nın uzak haliydi şiir.

Tesadüf Ali de bendeydi...

Ve her zamanki gibi iki elini dizlerinin üzerine koymuş, gözlerini kapatmış dinliyordu.

Hava kararmıştı.

Ev Levent'teydi. İstanbul'a yüksekten, gecenin ışıklarına derinden bakan bir evdi.

İskender şiiri bitirdi. Biz sustuk.

Sonra geniş terasa doğru yürüdü.

Şehrin ışıklarından kurulmuş o manzaraya bakarak şöyle dedi:

"Siz buradan hiç intihar etmediniz mi yahu"

Ali ayağa kalktı.

Terasa yürüdü.

Bana doğru dönüp;

"Bilmiyorum ki niye denemedik moruk..." dedi.

Ali bana ya "doktor" ya da "moruk" derdi.

Kolay kolay adımı söylemezdi.

Haberin Devamı

"Doktor" diye aradığında mutlaka kafası bir şeye bozuk olurdu.

Dertleşirdik.

"Moruk" diye aradığında meyhanede kahkaha halini alırdı.

Haftanın en az iki günü kapışıp, kavga ederdik. En az 4 günü şiirler okur, uzun sohbetlere dalardık.

Ben ondan daha iyi şiir okurdum.

İsmet Özel'den "Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak" diye başladığımda;

Yine gözlerini kapatır. Ya Hanedan'ın terasından Beşiktaş iskelesine doğru dalar;

Ya da iskeleden Boğaz'a doğru içindeki çocuğu susturmaya çalışırdı.

Şiir bittikten sonra bir süre sessizlik olurdu.

Sonra aniden;

"Çok iyiydi be moruk"...

Ben şiir okurdum;

O ise inanılmaz bilgeliğiyle her defasında beni şaşırtırdı.

Ali sanki her şeyi bilirdi. Bir kitap, bir roman, bir öykü hele bir film.

Ressamlardan Velazquez'i konuşurduk. Comet'le Paris yıllarını anlatırdı.

Sonra sır gibi sakladığı senaryolarından bir iki replik çıtlatır.

Beni "hikâye bulmacası"na sürüklerdi.

Yabaniydi. Çok kişiyi kızdırmıştı.

Ama muhteşemdi. Sevdiği kadını çok sevmişti.

Tam bir aşk ve öfke haliydi. Ki arada sorardı:

"Moruk galiba ben sevmeyi bilmiyorum."

Ben de kızdırırdım:

"Yahu aşkları yazıp yönetiyorsun. Ama beceremiyorsun..."

"Ulan yine mi kabahat bende.."

Küçük İskender "Ali" şiirini okuduğunda,

Tesadüf Ali de bendeydi.

Oysa İskender o şiiri bambaşka bir