Tatil

Geçen hafta tatil yapmam okurlarımı epey bir kızdırdı. "Bu kadar tatil yapmaya hakkın yok" diyen epey bir mail aldım. Hoşuma da gitmedi değil. Beni "seçilmiş belediye başkanı" yerine koyuyorlarmış meğer. Tabii muhalefet partisi belediye başkanı. Madem öyle ben, iktidar partisi üyesi gibi yanıt verip, şöyle diyeceğim. "Tatilde değildim. İnceleme gezisi yapıyordum." Gülmeyin. Gerçekten öyle. Türklere, "Yunan adalarına gitmeyin" diye talimat veren gazetecilerin bu talimatlarına uyup uymadığını gözlemleme işindeydim. Niyetim bu gözlem işine Mikonos'tan başlamaktı. MİKONOS'TAN UZAK DURUN Ama bir dostumun "Sakın ha!" demesi ile başlama noktamı değiştirip, başka bir adaya yöneldim. Çünkü Mikonos esnafı artık işin cılkını hatta bokunu çıkarmış. Şöyle yapmaya başlamışlar. Diyelim ki, bir lokantada yer ayırttınız. Lokantaya gidince sizi kapıda karşılayan kız size masaları uzaktan gösteriyor. İyi ve manzaralı bir masada oturmak istiyorsanız listedeki pahalı şaraplardan içmek zorundasınız. Mesela iyi bir masa için şişesi 1500 Avro olan şaraplardan iki şişe açmak zorundasınız. Her masanın, yerine göre bir şarap tarifesi var. Minimum konsomasyon diye bir şey duymuştum ama böyle bir öküzlük hayatımda görmemiştim. Müşteriye bayağı bir sağmal inek muamelesi. Paralı plajlarda da durum çok farklı değilmiş. Orada da denize yaklaştıkça, daha fazla içki daha pahalı içki tarifesi geçerli. "Peki Türkler var mıydı" diye sordum. Hala varmış ama bizim millet böyle muameleyi sevmez. Seneye Mikonos'a pek aklı başında bir Türk vatandaşın gideceğini zannetmiyorum. Gitse gitse bir grup paralı hanzonun arasında bulunup, para saçmayı marifet zannedenler gider. PAROS Bunun yerine Yunan adalarındaki araştırma görevime en güzel adalardan biri olan Paros'la başlamayı tercih ettim. Atina üzerinden gittiğimiz Paros, oldukça kalabalıktı. Hem turistler hem Yunanlar adayı işgal etmişti. Rahatsız edici olmayan, hoş bir kalabalık. Hiçbir görgüsüzlüğe sahne olmayan plajlar, çok makul fiyatlı iyi lokantalar, meyhaneler, tavernalar. En şık lokantalar bile kabul edilebilir fiyatlara iyi mönüler sunuyordu. Bunun karşılığını da kaliteli bir kalabalıkla alıyordu ada. Epey de vatandaşımızla karşılaştık. Ancak çoğunluk bizim gibi uçakla gelmişti. Teknesi ile gelen Türk pek yoktu. Bunun sebebi büyük ihtimalle temmuz başından beri Ege'nin bu bölümünü rahat bırakmayan sert havaydı. ANTİ'Sİ Bir gün de Paros'tan 7 dakikalık bir feribot yolculuğu ile ulaşılabilen Antiparos'a, Paros'un karşısına geçtik. Sting gibi sanatçıların ve Yunan zenginlerin evlerinin bulunduğu Antiparos'taki plajlar da çok güzel ama yeni açılmış The Rooster otele bayıldım. Bizim Bodrum'daki Aman Ruya havasında. Tabii mimarı Turgut Cansever olmadığı için Bodrum Aman kadar güzel değil ama yine de çok hoş bir otel olmuş. EN GÜZEL PLAJLI ADA Paros'tan sonra tekne ile Koufonisia'ya geçtik. Muhtemelen tüm Yunan adalarının en güzel plajlarının olduğu minicik bir ada. En güzel plaj ise Pori. Hayal kırıklığı ise buradaki Wave adlı minik lokantanın pandemi ve personel eksikliği nedeniyle menüsündeki seçenekleri azaltmış ve değiştirmiş olmasıydı. Akşam üzerini ve hatta geceyi ise limanın hemen yakınındaki Sorokos Bar'da kafayı çekerek geçirdik. Koufonisia'da bir tek Türk vatandaşı daha görmediğimizi söylemeliyim. Bir ihtimal "Yunan adalarına gitmeyin" diyen bilmişlerimizi dinlemişler. Büyük ihtimal ise fırtınada denize açılmayacak kadar akıllı davranmışlar. Bu arada bu güzel adanın, karşılaştığım tek polisine de insanlığından dolayı ayrıca teşekkür ediyorum. Sonraki durağımız ise Astipalya adasıydı. İlginçtir. Astipalya'da da vatandaşlarımıza rastlamadık. Hafiften Santorini havasını yakalamaya çalıştığı her halinden belli Akti Restoran'da güzel bir yemek yedik. PİŞMAN OLMAK Ardından memleketten önce son durağımız olan Simi'ye doğru 80 millik yolculuğumuza başladık. Yıllar önce Maltalı bir kaptan "Fırtınalı bir havada yelkenli kaptanı limandan çıktığına pişman olur, motor yat kaptanı ise anasından doğduğuna