Hadi ordan yalancı

Türlü türlü yalanın yanı sıra bir de, siyasal İslamcı yalancılığı diye bir şey var anladığım kadarı ile. Olmayan bir şeyi uydur ya da bir gerçeği çarpıt, bu palavrayı veya çarpıtılmış gerçeği çok kez tekrarla, sonra uydurduğunu unut ve bu palavraya kendin de inan, sonra o yalan üzerine bir siyaset bina et ve gerçeği söyleyene, kendi yalanını kanıt olarak göster ve gerçeği söyleyene ajan, hain yaftası yapıştır. Bizde bunun örnekleri çok. Mesela Osmanlı döneminde, yine Lozan yakınlarında yapılan bir anlaşma İtalyanlara bırakılan Ege Adaları'nın İnönü başkanlığındaki bir heyetle katıldığımız Lozan Anlaşması ile İtalyanlara bırakıldığı yalanını uydur, "Adaları İsmet İnönü Lozan'da verdi" diye. Sonra bunun üzerinden Cumhuriyet'in kurucularına saldır. İmparatorluğun düştüğü aciz durum nedeni ile İmparatorluğun en çok toprak kaybeden padişahını "Büyük Sultan" ilan et, İmparatorluğun 250 bin kilometrekareye düşmüş toprağını 780 bin kilometrekareye çıkarıp, yeni bir Türk Devleti kuranları bir büyük İmparatorluğu yıkmakla suçla. Türkiye'nin büyük bir petrol varlığına sahip olduğunu ama Lozan Anlaşması'ndaki gizli maddeler yüzünden bu zenginliği çıkaramadığını iddia et ama taraftarı olduğun iktidar doğalgaz bulduğunu iddia edince olmayan gizli maddelerden söz etme. Daha onlarca palavra. Bu palavralara son olarak Emine Şenlikoğlu yeni bir "başyapıt" ile katıldı. Şenlikoğlu'na göre Atatürk ve İsmet İnönü, Türk Milli Eğitimini 100 yıllığına Amerikalılara vermişler. 2023'te bu durum sona erecekmiş ve Türk Milli Eğitimi artık Türklerin eline geçecekmiş. Tam bir at yalanı sevsinler inananı durumu. Buna yanıt vermek benden çok AK Partili Milli Eğitim Bakanlarına, Hüseyin Çelik'e, Nabi Avcı Hoca'ya, dürüstlüğüne asla dil uzatamayacağım Ömer Dinçer'e düşer ama ben yine de bu "mega yalanı" söyleyenin yüzüne çarpmak istiyorum. Türk Milli Eğitimini İngilizlere ve Amerikalı misyonerlere emanet eden Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü değil, tam aksine Osmanlı Devleti'dir. Abdülaziz döneminde kurulan Mektebi Sultani ve birkaç modern eğitim kurumu dışında, İmparatorluğun son 50 yılında özellikle de Anadolu'da 400'den fazla Avrupa ve ABD kökenli misyoner okulu açılmıştı. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Güney Anadolu'da açılan bu okullar neredeyse Sevr'in öncüsü gibi hareket etmiş, etnik farklılıkların öne çıktığı bölgelerde pıtrak gibi çoğalmıştı. Emine Şenlikoğlu'nun yalan iddialarının aksine Cumhuriyet döneminde, yani Atatürk ve İnönü dönemlerinde eğitim Türkleştirilmişti. Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte bu okulların bazıları kendi kendine kapanırken, Lozan'ın ardından 170 misyoner okulu bizzat Atatürk'ün emri ile kapatılmıştı. Öyle ki, bu okulların kapatılması büyük rahatsızlık yaratmış, Lozan'a ABD adına gözlemci olarak da katılmış olan Joseph C. Grew, 1927 yılında ABD Büyükelçisi olarak atandığı İstanbul'da ilk icraat olarak bu okulların yeniden açılması için talepte bulundu ve kendinden önceki Amerikan Büyükelçisinin 1925'te bu okulların açılması için yaptığı başvuruya cevap verilmemesini eleştiren bir de nota verdi. Tabii kendisinin bu talebini pek takan da olmadı. Ortada belgeli, bilgili böyle bir tarihi gerçek dururken, kendini İslamcı mütefekkir olarak tanımlayan bir kadın, hiçbir utanma belirtisi göstermeden böyle bir yalanı alenen söylüyor. Ve devlet adına bir ferdi vahit bile çıkıp "Hadi ordan yalancı" demiyor. Herhalde işlerine geliyor Kusura bakma birader YAZARLAR 08.03.2022 - 10:54 Güncelleme: 08.03.2022 - 10:54 Televizyonlarda yorumcu adı altında ekran ekran dolaşan cühela artık bir komedi unsuru haline geldi. Elinde sopa ile yerini yeni öğrendiği Ukrayna ile ilgili strateji patlatanlar mı, asla olamadığı kurmay subay edası ile Kiev'de sokak savaşı anlatan mı, ne istersen var. Tabii bir de yalan yanlış uluslararası politika anlatanlar. En çok eğlendiğim ise bir Montrö lafı duymuş olmaktan öte Montreux bilgisi olmadan anlaşmaya atfen ahkam kesenler. Gerçi bir yandan "Boğazlarla ilgili bir talep olmadı" dedikten sonra "3 geminin geçişine izin vermedik" diyen siyasetçiler de var ama onlar en azından siyasetçi. Tabii onlara geçiş talebi yoksa kime izin vermedik diyen de yok o ayrı. Ekran yorumcuları sürekli olarak Montrö nedeniyle Rusların geçişine izin verilmemesinden söz edip duruyorlar. Rus-Ukrayna gerilimi ortaya çıktığı zaman "Beğenmediğiniz, değiştirelim dediğiniz, saçma sapan bir kanalla bypass etmeye zorlandığınız Montreux Boğazlar Sözleşmesi şimdi sizi kurtarıyor" diyen ilk kişi olarak konunun böyle olmadığını hatırlatmak isterim. Bugünkü ortamda Montreux'nun asıl katkısı Karadeniz'e