Hani tahsil cehaleti alırdı

Millete ve kamuoyuna doğru bilgileri doğru şekilde ulaştırmakla vazifeli olan medya, bazen öyle yanlışlara imza atıyor ki; bu yanlışların neresini düzeltmek gerektiği hususunda insan şaşıp kalıyor.

Medya vasıtalarıyla yanlış bilgi verilen konuların başında Üstad Bediüzzaman Said Nursî hakkındaki yayınlar gelir. Kimi bilerek, kimileri de bilmeden yanlışları tekrarlayıp dururlar. Bu yanlışların birine de birkaç gün önce bir TV kanalının 'ana haber bülteni'nde imza atıldı. Konu doğrudan Üstad Bediüzzaman'la ilgili olmamakla beraber, 'haber sunucusu'nun okuması için arka planda gösterilen 'bilgi notu'nun bir bölümünde "(Said Nursî) 1925'de idam edildi" diye yazılmıştı. Her ne kadar sunucu bu notu sözlü olarak tekrar etmemiş olsa da bu kadar yanlış bir bilginin 'canlı yayın'da ilân edilmesi ve bunu üzerinden yorumlar yapılması 'habercilik'le izah edilebilir mi Herkesin bildiği üzere Üstad Bediüzzaman Hazretleri 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da ikamet ettiği oteldeki odasında eceliyle vefat etmiştir. (Bu vesile ile Bediüzzaman Hazretlerini bir defa daha rahmetle yâd ediyoruz.)

Diyelim ki 'canlı yayın' için arka planda bu 'yanlış bilgi' hazırlandı. Peki, yaklaşık 2 saat süren haber bülteni içinde birinci saatin sonunda (1:07:30'da) ekrana gelen bu yanlış bilgi, haber bülteninin devam eden süresince ya da sonunda niçin düzeltilmedi (Özlem Gürses ile Sözcü Ana Haber 14 Aralık 2025)

1960 yılında eceliyle vefat etmiş bir âlim için hem de canlı yayında, hem de TV'de "1925'de idam edildi" demek, sonra da bunu düzeltmemek nasıl izah edilebilir Bu yayını dinleyenlerin çoğunluğu bu bilginin 'kesin yanlış' olduğunu biliyordu ve pek çok kişi de ilgili kanala ulaşıp bilginin yanlışlığını hatırlatmıştır. Buna rağmen anında bir düzeltmeye gidilmemesi yanlış üstüne yanlış yapmak anlamına gelir.

Türkiye'deki medya bu noktada oldum olası sınıfta kalan bir yapıya sahiptir. oğu defa Şeyh Said ile Bediüzzaman Said Nursî, isim benzerliği sebebiyle birbirine karıştırılır. Tabiî ki burada böyle bir karıştırmadan bahsetmem mümkün değil. ünkü aynı ekranda hem Şeyh Said var, hem de Said Nursî. Dolayısı ile bu noktada eğer bir kasıt yoksa isim karışıklığından ziyade 'katmerli cehalet'den söz edilebilir.