21 Mayıs 2025 tarihinde dünya kamuoyuna yansıyan Trump-Putin telefon görüşmesi, sadece iki liderin ikili ilişkilerini değil, aynı zamanda küresel güç dengesinin de hangi yöne evrildiğini gösteren önemli bir dönemeçti. 2 saat 5 dakika süren bu görüşme, Ukrayna'daki savaşın çözümüne dair "yeni bir sayfa" beklentisi yaratmadı belki ama satranç tahtasında yeni hamlelerin habercisi oldu.
DÖRT BÖLGE MESELESİ: MASANIN KİLİT TAŞI
Zelenski'nin kesin biçimde geri adım atmayacağını belirttiği dört bölge, savaşın olduğu kadar barışın da anahtarı. Ancak Putin'in bu bölgelerden çekilme olasılığı, neredeyse yok denecek kadar az. Üstelik Rusya, bu bölgeler konusunda daha da ileri giderek, "bir sonraki görüşmede beş bölge" talebiyle çıtayı yükseltiyor. Görünen o ki, müzakere değil, statüko üzerinden kurulan bir güç politikası izleniyor.
Trump'ın bu konudaki aktif tutumu, onu Biden dönemindeki yaptırımcı ABD çizgisinden ayırıyor. Trump, ekonomik yaptırımlarla değil, pazarlıkla sonuca varmak istiyor gibi görünüyor. Bu, iç siyasete de göz kırpan bir strateji olabilir: Seçim öncesinde savaşı bitiren lider imajı. Ancak bu tavrın Putin'in lehine sonuçlar doğurması, Batı İttifakı açısından yeni fay hatlarını da beraberinde getiriyor.
Savaşın başında Batı'nın en büyük yanılgılarından biri, Rusya'nın ekonomik olarak çökeceği yönündeydi. Ancak geldiğimiz noktada, 20 civarındaki enflasyon, savaşta olan bir ülke için düşük kabul ediliyor. 850 milyar dolarlık rezerv, Çin ve Hindistan gibi pazarlarla kurulan enerji iş birlikleri sayesinde, Rusya kısa vadede ekonomik olarak ayakta kalmayı başardı. Üstelik Kuzey Akım sabotajına rağmen...
Ukrayna'nın işgal altındaki bölgelerinin sadece sembolik değil, aynı zamanda stratejik değere de sahip. Yeraltı kaynakları, bu savaşın sessiz ama belirleyici motivasyonlarından biri. Hem Rusya hem de ABD bu kaynaklarda söz sahibi olmak istiyor. Bu nedenle sadece toprak değil, enerji ve maden alanları da pazarlık masasında.