"Al şu bahçeyi benden Ölçeğin Mustafa"

Huzurun tarifini sorsak herkes farklı bir tarif yapar, huzur kimine göre yalılar, katlar, arabalar sahibi olmak diye tarif ederken kimine göre de bir köy evinde bir oda bir salonda yaşamak ona huzurlu gelir. Dünyada yedi milyar insan yaşıyorsa yedi milyar insanın da huzur anlayışı farklı farklıdır. İşte anlatacağım hikâye yıllar önce hatırladığım kadarıyla 1978 yılında geçiyor. Benim de babam Aksaray'da esnaf olduğu için, esnaf komşularımızla içi içeydik. Yaşım küçük olmasına rağmen onları dinler ve öğütlerine kulak verirdim. Bir komşumuz vardı, bizim dükkânın arka sokağında Ulu Cami'ye giden yolda ana cadde üzerinde dükkânı vardı. Ölçeğin Mustafa derlerdi. Nalburiye işi yapardı kısaca ne ararsan bulunurdu. Aksaray'ın o zamanki AVM'si diyebilirdik. Mustafa amcanın en büyük özelliği benim için dükkânı erken açmasıydı. Dükkânı erkenden açar, dükkânın önünü süpürür, su döker sonra da müşteriler gelmeden çayını içer sıcak peynir ve ekmekle kahvaltısını yapardı. Ama yalnız değildi. O zamanlar sokağın "süpürgeci" dediğimiz belediyenin sokakları süpüren temizlik işçisi Hami Ağa ile yapardı. Hami Ağa sabah namazı sonrası o sokağı süpürmeye başlar, dükkânlar açılmadan sokağın temizliği biter. Bittikten sonra da gider Ölçeğin Mustafa'nın dükkânında ikisi beraber kahvaltı yaparlardı. Hami Ağa'nın kayınpederi vefat edince ona miras olarak bir bahçe kalır. Hanımı derki bahçe kuru kuru olmaz, bize kürek lazım kürek al, gider Ölçeğin Mustafa'dan kürek alır. Ee kovada lazım, e çapa lazım, olmadı hadi ilaçlama yapılacak git ilaç da al gel. Hami Ağa artık Aksaray'ın sokağını süpürdükten sonra oturup bir bardak çay içecek vakti olmuyor gidiyor, kayınpederden kalan bahçe ile uğraşıyordu. Uğraşıyordu ama ne huzuru kalmıştı, ne tadı. Hep koşturma, hep bir telaş, eski günlerini özlüyordu. Ya ne kadar da rahatmış meğer işini bitiriyor, Ölçeğin Mustafa'nın dükkânına gidip sabah sıcak ekmek arasına konulan tulum peyniri ile kahvaltılarını yapıyor bu arada sohbet ediyorlardı. Bahçe ile uğraştığından beri sadece bir şey almak için dükkâna gidiyordu artık. Eski sohbet, kahvaltı unutulmuştu. Bir gün sabah erkenden yine hanımı bahçedeki ağaçların budanması için nacak alması için gönderir. O da burnundan soluyarak doğru Ölçeğin Mustafa'nın dükkânına giderken karşısına Aksaray'ın saygı duyulan hocalarından olan medrese eğitimi de almış olan Ziya Hoca ile karşılaşır. Ziya Hoca, Hami Ağa'ya selam verdikten sonra hiç konuşmaz ve O'na sadece ayaküstü iki ayet okur. Ve fazla konuşmaz, yürür gider. Hami Ağa arkasından bakar kalır. Neydi o okuduğu ayetler Nisa Suresi 134 ayettir bu : " Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir. Diğer okuduğu ayet ise Kasas Suresi 83.ayettir: " İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir. Hami Ağa, mesajı almıştır, Ölçeğin Mustafa'nın dükkânına girer selam verdikten sonra : " Bak Ölçek sen bu dünya işlerinden anlarsın. Arsa, marsa, bağ, bahçe bana göre değil. Al şu bahçeyi de kurtar beni yahu. Ben yaşamayı unuttum. Bahçe bize huzur getireceği yerde, olan huzurumu da götürdü. Al da kurtar beni ne olur..." Evet, bahçe satılır, ee satıldı, parayı ne yapacaklar. Hazır para biter gider. Yok, yok bitmedi. Hemen o bahçenin