Suriye'de SDG adını kullanan YPG-PKK'nın ve arkasındaki eski-yeni patronların Erdoğan'ın hedefinde olması kimse için şaşırtıcı değil.
Zira hem PKK elebaşı Öcalan'ın "kendini feshet" talimatına hem de 10 Mart'ta Suriye yeni yönetimi ile yaptığı "entegrasyon anlaşmasına" açıkça uymuyor SDG.
Ne yapıyor peki
10 Mart'ta Şam yönetimi ile varılan mutabakata uymuyor.
Mutabakatta Kuzeydoğu Suriye'deki sivil/askeri kurumların, sınır kapılarının, havaalanının, petrol ve gaz sahalarının Suriye devlet idaresine "entegre" edilmesi karara bağlanmıştı ama hiç birini yerine getirmedi SDG. Hatta Tişrin Barajı çevresine tekrar yerleşti.
Daha önce Suriye Ordusuna blok haline "entegre" olmak isteyen ama bu isteği Şam tarafından kabul görmeyen SDG şimdilerde silahlı unsurlarını hakim olduğu alanda kendi hedefleri için kullanmayı planlıyor olmalı.
SDG ÖZERKLİK TALEBİNDE ISRARCI
Ayrıca SDG ağustos başından başlayarak -kılıcı hak edecek- bir dizi başka adım da attı.
8 Ağustos'ta Haseke'de "Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenleri Ortak Tutum Konferansı" adıyla -İsrail'in ittirmesiyle- bir organizasyon tertipledi. Toplantıya İsrail güvencesiyle Süveyda'da ayaklanma çıkaran Dürzi grubunun şefi El-Hicri ile İran destekli Esad yanlısı Aleviler de katıldı. Ve planlandığı gibi konferanstan "özerk yönetim modelinde" ısrar kararı çıktı.
Bir gün sonra Paris'te Suriye yönetimi ile SDG yöneticileri arasında bir toplantı yapılacaktı. Konferanstan bir gün önce ise Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam'daydı. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet El-Şara ile görüştü ve o görüşmeden Paris toplantısına katılmama kararı çıktı.
Fransa her ne kadar bölgeden çekileceğine dair beyanlarda bulunan ABD'den boşalan yeri doldurmaya heveslense de Suriye'de gölgesi bile yok. Fransa ile SDG'nin boşa düştüğü alanı esasen İsrail terörize ediyor.
İSRAİL'İN SDG İLE KONJONKTÜREL HESABI
Birleşmiş bütünleşmiş ve güçlenmiş Suriye'yi kendisinin işgalci saldırgan stratejisi için tehdit gören İsrail, tüm dikkatini Suriye'nin parçalanmasına, yeniden iç savaşa sürüklenmesine ve dolaylı olarak Türkiye'nin de tekrar terör ve göç sorunlarıyla boğuşarak zayıflamasına veriyor.
ABD'nin bölgeyi iyi bilen Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack göreve gelmeden önceden itibaren verdiği mesajlarla yeni dönemi ve Türkiye'nin tezlerini, stratejisini destekliyor görünüyordu.
Barrack "Biz SDG'ye devlet vaat etmedik" diyerek PKK'nın ve İsrail'in planlarını bozdu. Suriye'de "tek vatan, tek millet, tek ordu, tek hükümet" kurulması gerektiğini söyleyerek Ankara'nın kelimeleriyle konuşmayı sürdürdü.
CEHENNEM YOLUNA DÖŞENEN TAŞLAR VE MAYINLAR
Lakin son zamanlarda büyükelçinin sözleri dikkate alınırsa ABD'nin pozisyonunda bir değişim seziliyor.
İsrail'e dolayısıyla yeni maşa SDG'ye doğru bir kayış mı var ABD'de yoksa yaklaşan ara seçimlerin ve Siyonist lobilerin baskısı altındaki Trump yönetimi için taktiksel bir durum mu var henüz belli değil.
Geçen ay bir grup gazeteciye konuşan Tom Barrack "Bir federasyon değil ama onun biraz altında..." diyerek Suriye'yi bölünmeye, iç savaşa sürükleyecek yolun taşlarını döşemeye başladı. Devamında söylediği "...herkesin kendi bütünlüğünü, kendi kültürünü, kendi dilini korumasına izin veren ve İslamcılık tehdidi olmayan bir yapı" vurguları yola döşenen mayınlar sadece.
SURİYE'DE MEVCUT DURUM NASIL
Suriye'de zemin ne yazık ki hala kaygan, inşa edilmek istenen sütunlar oluşum aşamasında ve kırılgan.
Suriye'nin geleceğinin teminatı olan anayasa için vakit hala erken. Şam yönetiminin anayasa çalışmalarını hızlandırması an itibariyle elzem görünüyor.
Öte yandan Suriye milli ordusu Esad rejimini devirerek yeni bir Şam yönetimi kurmuş, demokratik ve çoğulcu bir Suriye inşa etmek üzere toplumun tüm kesimlerine güvenceler vermiş olsa da geçmişin yükü ve kötü tecrübesi dağ gibi duruyor ortada.