Canımızı çok yakan kadına ve çocuğa yönelik şiddet vakalarının son haftalarda aniden artması, hemen her saldırının canice ve bir şekilde planlanmış ya da sonradan örgütlenmiş olduğunun ortaya çıkması toplum olarak hepimizi öyle üzdü, öyle yordu ki nasıl tepki vereceğimizi bilemez olduk.
Gazze'de ciğerimizi dağlayan soykırım görüntüleri sürerken, ümmetin ve bütün insanlığın umudu olan ülkemizde bu tür elim hadiseler yaşandığı için duygusal çöküntü içindeyiz hepimiz.
Tam da bunu fırsat bilerek birileri acımızı, öfkemizi, hayal kırıklığımızı suiistimal ediyor. Buradan siyasi bir sonuç çıkarmaya kalkıyor. Sanki çocuklara, genç kızlara, annelere en büyük kötülükleri eden, şehit eden, dul-yetim bırakan, gözü yaşlı anneleri yol gözler halde bırakan PKK-YPG değilmiş, kendileri de terör örgütünün uzantısı değilmiş gibi meydanlara çıkıyorlar utanmadan. "Jın, jiyan, azadi" diye PKK sloganları atıyorlar.
Belli ki dertleri toplumun derdiyle dertlenmek değil. İnsanların hassasiyetini kullanarak ya aile düşmanlığı ya da LGBT propagandası yapmak.
Bazıları da İstanbul Sözleşmesine sahip olmadığı bir anlam yükleyerek beyhude yere nefes tüketiyor. Kocaman isimleri olan kadınlar, dernekler, akademisyenler sırf iktidara muhalefet olsun diye aynı yanlışa ortak oluyor.
İşin en tuhaf ve acıklı kısmı ise Türkiye'nin kanunlarla değil sözleşmelerle yönetildiğini sanmaları.
İstanbul Sözleşmesi sadece bir çerçeve metin oysa ve sözleşmenin içerdiği bütün hak, hukuk ve tedbirlerle ilgili kısımlar 6284 sayılı kanunda var.
Kanunun tam adı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" zaten.
Nitekim Türkiye sözleşmeden çekildiğinde pratikte bir değişiklik yahut eksilme olmadı. Yasa aynen duruyor yerinde. Savcılar, hakimler, kolluk kuvvetleri bu yasaya göre işlem yapıyor.
Lakin burada aksamalar olduğu da açık.
Sorunun yasalarla ilgili kısmında sorumluluk TBMM'ye ait... İlgili komisyonlar tüm partilerin katılımıyla suç tanımını ve cezaları günceller, yeni yasalar çıkartır. İşin yargı ve infaz kısmındaki sorunlarla ilgili de Adalet Bakanlığı teyakkuz halinde...
Ancak bunun ötesinde, çok boyutlu, daha zor bir durumla karşı karşıya olduğumuzu da görmemiz lazım. Yasa çıkarmak en kolay şey. Zor olan zihinleri, yanlış algıları, duyguları, kötü alışkanlıkları değiştirmek... İşin sinemadizi sektörü, konvansiyoneldijital medya boyutunu da hiç es geçmeyelim. Toplumsal çürümede, şiddeti normalleştirmede esaslı bir yeri "eğlence" sektörünün.
Sorunu iktidarın ya da "öteki" ilan ettiğimiz bir partinin, toplumsal grubun, meslek profesyonellerinin üzerine atarak temize çıkamayacağımız bir noktayız hepimiz.
Ama sözleşme metinlerinden medet umacak da değiliz.
Sözleşmeler işe yarasaydı BM Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi çok daha kapsayıcı metinler Gazze'de işe yarardı da İsrail 17 binden fazla kadını ve çocuğu dünyanın gözü önünde canice öldüremezdi.