PKK terör örgütü fesih ve silah bırakma kararını pazartesi günü ilan etmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı gün kabine toplantısının ardından "Terörsüz Türkiye sürecinde kritik bir eşiği daha aştık" diyerek değerlendirmişti.
Dün de AK Parti Meclis Grubuna hitap ederken "Türkiye Yüzyılı hedefinde yeni bir safhaya geçildi" dedi. Safhayı tanımlarken "birlik beraberliğin güçlenmesi" ve "demokrasinin serpilmesi" vurgusu önemliydi.
Benim altını çizdiğimiz cümlesi ise şu oldu: "(Türkiye) Kendi vatandaşlarının iradesi ile sorunlarını çözebilme kabiliyetine sahip olduğunu dosta düşmana göstermiştir".
MİLLET İRADESİNE VURGU
Bu vurgu, PKK'nın fesih ve silah bırakma süreciyle dünyadaki benzerleri arasındaki farka yapılmış önemli bir vurgu. Zira ETA, IRA, FARC gibi diğer etnik temelli terör örgütlerinin (ki hiç biri PKK gibi değildir) silah bırakma süreçlerinde hep bir müzakere, al-ver olmuş, arabulucular ve üçüncü taraflar devreye girmiş örgüt kendini öyle feshetmiştir.
Türkiye ise bu meseleyi kendi öz gücüyle, devlet aklı ve millet ferasetiyle çözüyor. 2013 süreci de bu şekilde yürütülmüştü. Hatta Türkiye üçüncü ülkelerin yardım önerilerini, müzakere tekliflerini reddettiği için başardı bugün geldiği noktayı.
Bunun kaydının özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve Milletvekillerine hitap ederken düşülmesini, hem Erdoğan'ın "millet iradesine" verdiği önemden dolayı hem de hakikat bu olduğu için değerli buluyorum.
İYİ NİYETLİ GİRİŞİMLER VE SABOTAJLAR
Erdoğan dünkü konuşmasında 1970'lerin ikinci yarısında kurulan ve devlete saldırmadan önce Kürt mahallesinde kan dökmeye başlayan PKK terör örgütünün tasfiyesi için verilen mücadelenin bütününe de hızlıca baktı.
"Rahmetli Turgut Özal'dan beri başlatılmış pek çok iyi niyetli girişim vardır. İçeride ve dışarıda bir takım odakların farklı hesapları sebebiyle akamete uğramıştır. Geçtiğimiz 40 yılda, bilhassa 1990'lı yıllarda yapılan kimi yanlış uygulamaların da etkisiyle, terör gerilemek yerine zeminini genişletmiştir" cümlesinin kapsadığı döneme ilişkin şimdiye dek yüzlerce kitap yazıldı belki de.
Meselenin ne olduğuna ilişkin tanım farklılığı (kimlik meselesi mi, terör meselesi mi gibi...) ulus devlet paradigmasına karşı Kürtlerin varlığının inkarı, yasaklar ve baskılar, iyi niyetli girişimlere yapılan dış müdahaleler, askeri mücadele yöntemlerinin yanı sıra siyasi çözüm arayışları, vesayet odaklarının siyasete galebe çalması, çözüm ararken yapılan hatalar, terör örgütünün her dönemde başka bir istihbarat örgütünün aparatı haline gelmesi ve Suriye'deki iç savaşı fırsat olarak değerlendirmesi gibi gelişmeler sorunu büyüttü, meseleye yeni boyutlar ekledi.
PKK'NIN KÜRTLERE TASALLUTU
Meselenin en karmaşık ve zor noktalarından biri PKK'nın Kürtlere yönelik ürettiği bühtandır.
Çünkü PKK kurulduğu günden bu yana "Kürtlerin siyasi iradesini biz temsil ediyoruz" gibi doğru olmayan, yalan ve yanlış olan, Kürtlerin kendi içindeki ideolojik sosyolojik kültürel çeşitliliğine tasallut eden, Kürtleri bir parçası olduğu bu aziz milletten ayrıştırıp zimmetine geçirmeye kalkan ve Kürtlerin adını terörle kirleten bir yapıdır. Bu vasfı hiç değişmedi.
Ama AK Parti hükümetleriyle beraber kamuoyunun kafasında üretilmek istenen kargaşa son buldu.
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ SAYESİNDE
Evvelinde Özal ve Erbakan da meseleyi yapıcı şekilde ele almış ama zayıf hükümetlerin vesayet odakları karşısında mesafe alması mümkün olmamıştı.