Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bugün TBMM'de toplanıyor.
24 Kasım'da İmralı'ya giderek hükümlü Öcalan'ı dinleyen üç üyenin görüşmeye dair notlarını bugün Komisyon'a anlatmaları bekleniyor.
Hatırlanacağı üzere Öcalan'ın talebinin, "böyle bir ziyaretin sürece faydası mı olur, zararı mı olur" şeklindeki netameli tartışmaların ve Bahçeli'nin "mutlaka gidilecek" ısrarının ardından konu sürecin zarureti gibi algılandı.
Nihayetinde Komisyon "gidilmeli" kararı alınca AK Parti'den Hüseyin Yayman, MHP'den Fethi Yıldız ve DEM'den Gülistan Kılıç adaya gitti, döndü.
Öcalan'ın o görüşmede Komisyona neler dediğini DEM'li üye -Komisyonun teamüllerine saygı göstermeden- PKK medyasına anlattı.
İmralı'da konuşulanları -Öcalan'ın/DEM'in görülmesini istediği perspektiften okuduk böylece.
Buna göre Öcalan, yaz boyu İmralı heyetine anlattığı, Medyascope'a sızdırılan tutanaklarla tartışılmasını sağladığı şekliyle anlatmış ziyaret heyetine.
Özetle -mealen- şöyle şeyler diyor İmralı hükümlüsü:
"Öcalan sadece PKK'nın silah bırakmasının değil Kürt sorununun demokratik çözümünün de muhatabıdır. Sadece fesih için değil yeniden inşa için de Öcalan dinlenmelidir. Kürt meselesinin çözümü Kürtlerin varlığının Cumhuriyetin yasal-anayasal yapısına entegrasyonuyla olur. SDG işini de hallederiz, koşullar oluşursa beni dinlerler, yeter ki şu kritik eşikleri aşalım".
"Kürtlerin demokratik entegrasyonu" diye bir kavramsallaştırması var terörist başının.
Hem bunun ne anlama geldiğini hem de Meclis heyetinin İmralı'ya neden gitmemesi gerektiğine dair değerlendirmemi bu köşede yazdım, televizyonlarda anlattım. Öcalan'ın kayıtlara girmesini istediği talepler gibi, kendisiyle görüşülmesi ısrarı da bana göre PKK-Öcalan cephesinin ürettiği bir manipülasyondu.
Kendisini sürecin merkezine yerleştirerek vazgeçilmez olmak istiyor Öcalan. Hem sürecin kırılganlığı gerekçesiyle bazı şartlar koşmayı deniyor, hem de toplumun ve siyasetin silah bırakan-bırakacak olan kişilerin entegrasyonuna göstereceği dikkati ve tahammülü şimdiden zorlayarak o kırılganlığı artırıyor. Bunun yapıcı bir tutum olmadığı açık. Bu seviyede muhatap alınmaya değer olmadığını da.
Nitekim -İmralı ziyaretinden aldığı güçle olacak- dün adaya giden DEM heyetine "süreç akamete uğrarsa darbe mekaniği devreye girer" diyerek tehdit de savurmuş Öcalan.
Bu noktada eş zamanlı gelişen bazı olaylar ve açıklamalar da paralellik arz ediyor aslında.
Öcalan'ın çağrısıyla kendini fesheden ve silahlarını sembolik bir törenle yakan PKK'dan gelen açıklamalar mesela.
KCK elebaşlarından Bese Hozat -ki silahını yakan ilk teröristti- "Af değil, demokratik siyaset ve özgürlük yasaları istiyoruz. Türkiye üzerinde ciddi tehlike var. Türk devleti adım atmaz, Kürt sorununu demokratik temelde çözmez, Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa Türkiye'nin geleceği çok karanlıktır" gibi boyunu ve haddini aşan, kendini bilmezliğini ispatlayan laflar etti.
PKK'dan başka isimler de Avrupa medyasına demeç vermeye doyamadılar. Dedikleri benzer şeyler. "Kürtler anayasal olarak tanınmalı, yoksa adım atmayız; Öcalan serbest bırakılmazsa adım atmayız; af ve pişmanlık yasası değil özgürlük ve siyasi entegrasyon yasası istiyoruz" benzeri darı ambarı rüyaları.
Suriye PKK'sı SDG'nin başındaki terörist Mazlum Abdi de Öcalan ile görüşmek istiyor bu arada. Bir yandan Şam ile imzaladığı 10 Mart mutabakatına uymamak konusunda oyalayıcı bir tutumu var SDG'nin; özerklik talebinden geri adım atmıyor. Diğer yandan Türkiye tarafından tanınmak, görülmek, muhatap alınmak istiyor.

4