Bugünlerde canlı yayında bütün dünya Filistin'de Gazze'de İsrail ve Amerika işgalinin gölgesinde yapılan soykırımı izlerken bundan bir asır önce aynı işgalin bir benzeri de Urfa'da yaşanmıştı. Sadece Urfa'da değil Antep'te Maraş'ta, Adana'da ve daha birçok şehirde önce İngilizler ve daha sonra Fransızların işgaliyle soykırıma varan bir katliam yaşandı.
Bu Batılı güçler-devletler, bu işgale kalkışmadan önce bir asır öncesinde Osmanlı'nın zayıf durumundan faydalanarak elde ettiği ayrıcalık ve imtiyazlarla vakıflar, dernekler, cemiyetler kurmuştu. Bu kuruluşları vasıtasıyla Osmanlı tebaasındaki Gayrimüslimleri organize edip Osmanlı'yı hem içten hem de dıştan işgal hesapları yapıyorlardı. Onlar, kendi adlarına ve davalarına misyonerlik diyorlardı ve bu misyonlarını en ileri düzeyde gerçekleştiriyorlardı.
Bunların başında Protestan misyonerlik örgütlerinden birisi olan Amerika Yabancı Misyon Temsilcileri Birliği vardı. Bu örgüt kısaca Amerikan Board veya Amerikan Bord Heyeti olarak biliniyordu. 19. Asrın başlarında Boston'da kurulan bu örgüt; Osmanlı'nın hâkim olduğu ama merkezden uzak olan Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Erzurum gibi şehirlerde eğitim, sağlık, yardım kuruluşları açmıştı. Bu kuruluşlar aracılığıyla Hristiyanlığın yayılması için çalışmış ve gayrimüslimleri devlete karşı ayaklandırmıştır. Kısacası bu kuruluşlar Osmanlı Devleti'nin yıkılmasında rol oynamıştır.
Çok ilginçtir Amerika Birleşik Devletleri 19.Asırda, güç bakımından İngiltere ve Fransa'dan sonra hatta Almanya ve Rusya'dan sonra gelen bir devletti. Ama yetiştirdiği-eğittiği misyonerler, Ortadoğu'nun başına bela olmuştur. Bu misyonerler başlı başına bir ülkeye bedel işler yapmışlardır. Kimi bir tebessümü ile var olmayan bir ülkecik kurmuş kimi bir kahve fincanı elinde düşürmesiyle bir ülke sınırlarının yarısını başka ülke sınırına katmıştır.
Amerika'da yetişen bu misyonerlerin ortak özelliği çocuk yaşta anne ve babalarını kaybetmeleridir. Bunlar arasında Corinna Shattuck adlı kadın bir misyoner vardır. Bu kadın misyoner de daha önce bu köşemde bahsettiğim başka bir Amerikalı kadın misyoner Mary Carolina Holmes gibi etkili ve tehlikeli bir misyonerlik yapmıştır. Holmes'ten bahsedince onun iki özelliğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Holmes'un Yakın Doğu'da 35 yıl yaşadığını ve ilk zamanlarda bir misyoner daha sonra Kızıl Haçı temsil eden bir yönetici ve en sonunda da Yakın Doğu Yardım Komisyonunda çalışmıştır. Sadece Arapça değil aynı zamanda gazeteleri ve Kuran-ı Kerim'i de anadili gibi okuyabiliyordu. Holmes'in hatıratında İngiliz ordusunda görevli meşhur Lawrence'yi de devşiren bir misyoner olduğunu öğreniyoruz. 1.Dünya Harbi yıllarında İngiliz ordusunda görevli Lawrence'ın da gençlik yıllarında Holmes'un öğrencisi olduğu ve kendisinden uzunca bir süre Arapça eğitimi aldığı belirtilmiştir. Holmes'un Lawrence'a Arap dilinin yapısı ve gramerinin yanı sıra Arap toplumunun yapısı üzerine de eğittiği kaydedilmiştir. Haberin en ilginç noktalarında biri de Holmes'un Lawrence'a verdiği eğitim sayesinde İngilizlerin Kudüs'e başarılı bir şekilde girebildiği yönündeki iddialar olmuştur. Holmes'un "Lawrence'a uzun yıllar verdiği Arapça eğitim ve Arap coğrafyası ve toplumuna dair bilgiler sayesinde Lawrence, I. Dünya Savaşı sırasında muhteşem başarılara imza atmış ve Lawrence'ın bu başarıları neticesinde General Allenby rahatlıkla Kudüs'e girebilmişti"